DANİŞMENTLİ İSMAİL EFE |
|
Danişmentli İsmail Efe (d. 1878, Danişment - ö. 1946, Aydın)
Danişmentli İsmail Efe 1878 yılında Aydın'ın Danişment köyünde doğdu. Aydın'ı Yunan İşgali'nden kurtarmak için savaşan efelerden biridir. Milis Binbaşı rütbesiyle Aydın ve çevresi savunmasında ve Anzavur Ayaklanması'nda Kuva-yi Milliye güçlerinin içindedir.
Danişmentli İsmail Efe ( Bolu - Düzce ) Aznavur İsyan Bölgesinde
Kış günleri Aydın Dağlarında Yunan'a karşı özgürlük için savaşını sürdürmekte olan Danişmetli İsmail Efe'yi başka görevler beklemektedir. Canını ortaya koyarak verilen her göreve koşmuştur. Nitekim, Bolu - Düzce yöresinde bahar aylarının başlangıcında hain Anzavur'un isyanı çıkınca, süvari birlikleri ve kızanlarıyla oralara koşmuştur. İşte o günlerin resmileşen belgelerinden bir bölüm.
18 Nisan 1920
Hareket-i Tedibiye;
Milletimizin en felaketli zamanda bir takım eşhas-ı sefilenin ve bunları himaye eden düşman kuvvetlerinin vatsa-ı melanet olarak ortaya atılan Aznavur haininin katiyen tedibi için burada tecemmu eden kuvvetler Çarşamba günü menakıb-ı kahraman ananesiyle şeref-i milliye şimdiye kadar daima tecvic eden umum şimal Cepheleri kumandan-ı muhteremi Miralay Kazım Bey Efendi'nin kumandasında olarak Balıkesir'den Susurluk ve Kırmasti istikametlerine hareket etmişlerdi.
Salihli Cephesi'nde aylardan beri namus-u milliye ve vatanı kurtarmak için bütün fedakarlıkları gösteren Salihli Cephe-i Harp kumandanı Ethem Bey kendi kuvve-i mertebesiyle ve Sevgili Efe'miz Demirci Mehmet Efe'nin vekili olarak gönderdiği fedakar efelerimizden Danişmentli İsmail Efe'nin kendi süvari Zeybek kuvvetiyle ve Akhisar Cephesi Milli Alay kumandanı Hafız Hüseyin Bey müfreze süvari ve piyade kuvvetiyle ve Balıkesir'in fedakar ve hamiyetli Belediye Reisi Keçecizade Hafız Emin bey ile Heyet-i merkeziye azasından Vasıf Bey bu hareket-i milliyeye iştirak etmişler. Perşembe günü akşamı Yaya köprü civarında başlayan ve Yayaköy Köprüsü ile Kosova sırtlarında imtidad etmek şartıyla devam eden musademat Cuma günü akşamı kahraman kuvvetlerimizin muvaffakiyet-i katiyyesiyle neticelenmiştir.
Aznavur haini evvelce elde ettiği iki topu sağlam olarak maatechizat ve altmış esir bıraktıktan sonra pek perişan ve rezilane bir surette on beş kişi kadar maiyetiyle Karacabey ve Bandırma istikametinde firar etmiştir. Eşkıyanın bu esirlerinde maada otuz kadar da maktulü vardır. Zeybek kardeşlerimizden iki şehit ve süvari kuvvetlerimizden dört mecruhumuz vardır.
Mustafa Kemal’in Telgrafı
Bolu – Düzce yöresinde Osmanlı Sarayı tarafından meydana getirilen Anzavur isyanın bastırılmasında Aydın’lı efelerimizin ve Danişmentli İsmail Efe’nin çok büyük payı vardır. Bu nedenledir ki Mustafa Kemal, Demirci Mehmet Efe’ye bir telgraf çekmiştir.
Çünkü ; Demirci Mehmet Efe, Ankara’dan Mustafa Kemal’in emri ile Albay Refet Bey tarafından istenilen her yere Aydın’ın efelerini Milli Mücadele için göndermiştir. Bu kutsal görevlere giden Aydın efeleridir. Gönderilen telgrafta unutulmaz ve ölümsüz tarihi bir belgedir. Tarihe mal olmuş bu telgraf ile Aydın efeleri yüceltilmiştir. Kim ne derse desin bu telgraf Aydınlı efelerin gurur kaynağıdır. Telgraf metnini aynen buraya aktarıyorum.
11 Haziran 1920
Umum Kumandan Demirci Mehmet Efe Kardeşime
Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın’ın bu doğru, özlü ve fedakar evlatları Bolu – Düzce havalisinde memleketimizi gavurların esaretine düşürmeğe çalışan hainleri pek kahramanca sette ve fedakarane tedip ettiler. Vatanımıza büyük hizmetleri ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine umum kumandan olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisinin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder gözlerinizden öperim. Kardeşim Efendim…
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal
Bu telgraf metni, Demirci Mehmet Efe tarafından, birer suret çıkartılarak emrinde çalışan Danişmentli İsmail Efe gibi güvendiği baş efelerine göndermiş ve teslim etmiştir. Danişmentli İsmail Efe, Demirci Mehmet Efe’nin emrinde Milli Mücadele için verilen her göreve gitmiştir. Konya’da meydana gelen Delibaş isyanının bastırılması sırasında da vardır.
Balatçık Köyünden Arap Süleyman
Keskin bir nişancı idi. Yol kenarındaki zeytin ağaçlarının arasında avlanmakta iken bir grup Yunan askerlerinin keşiften dönmekte olduklarını gördü. Ortalık kararmakta idi. Rumca marşlar, şarkılar söylüyorlardı. Etrafına bakındı. Yunan askerlerince yakalanmaktan korkuyordu. Yaşlı bir zeytin ağacının gövdesi çürümüş olduğundan içerisine girip saklanmayı düşündü ve öyle yaptı.
Ağaç gövdesindeki delikten, marşlar söyleyen Yunan askerlerini izledi. Mavzerinin namlusunu delikten dışarıya uzattı. Ağaç dalları arasından dönemeçli yoldan rampa yukarı çıkıyorlardı. Atış menzili içerisine girmelerin bekledi. Hava kararmaya başlamıştı bile. Tam namlu hizasında idiler. Yunan askerlerinin komutanı at üstünde elinde kırbacını sallıyordu. Dönemeç dönüşü iri gövdesi ortaya çıktı. İyice nişan aldı ve ateş etti. Komutanın isabet aldığını askerlerin bağırmasından, telaşından anladı.
Silahının namlusunu içeri çekti ve ağaç gövdesi içinde dibe doğru iyice çömeldi. Nefes bile almıyordu adeta. Ortalık iyiden iyiye kararmıştı. Yanlış yerlerde arama yaptılar Yunan askerleri. Yarı sürülmüş bahçe içerisine pek sokulmadılar. Ölen komutanlarını da götürmüşlerdi. Ortalıkta sessizlik hakim olunca, Arap Süleyman korku içinde zeytin ağacının kovuğundan dışarı çıktı. Köyüne dağ tepe dolaşarak ters istikametten geldi. Evine gidip günlerce gizlendi.
Ertesi günü, Yunan askerleri komutanlarının öldürüldüğü muhitte kalabalık bir gurupla arama ve inceleme yaptılar. Ali, bir gün önce karasabanıyla çift sürmüştü. Yarım kalmış çiftini bitirmek üzere incir bahçesine merkebi ve ineği ile erkenden gelmişti. Karasabanına inek ve eşeğini koşum yapmakta olan Halime Kadının on altı yaşındaki oğlu Ali’yi yakaladılar. Suçu onun üzerine attılar. Sorgu sual etmeden oracıkta öldürdüler. Halime Kadının Ali’sini. Halime kadın’ın kocası Çanakkale’de şehit olmuş orada kalmıştı. Emaneti biricik oğlu Ali ise incir bahçesinde kaldı. Korkusundan mezarlığa bile taşıyamadı.
Düzenli ordumuz Afyon - Uşak üzerinden İzmir’e doğru Yunan’ı kovalarken bu yöredeki işgalci Yunan askerleri de bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçmaya başlamışlardı. 8 Eylül 1922 günü, Balatçık Köyüne devriye gönderdiklerini bile toplamadan trenlerle ve kara yolu ile Selçuk’a doğru kaçıyorlardı. Arap Süleyman ve arkadaşları, devriye görevinden dönen iki Yunan askerini Balatçık Köyünün yukarı kesiminde güle oynaya gelmekte oldukları sırada kıskıvrak yakaladılar. Yakaladıklarında oracıkta öldüreceklerdi. Ama Arap Süleyman arkadaşlarına; ‘Durun acele etmeyin’ dedi. Silahların namluları Yunan askerleri üzerine çevrilmiş durumda iken, yüksek sesle bağırdı;
“Götürelim bu covurları Halime kadına. Oğlu Ali’nin intikamını almak onun hakkıdır.” dedi.
Akşam karanlığında Balatçık’lı Halime kadının kapısını çaldılar. Halime kadın ürkerek çıktı elindeki yanık çırası ile dışarıya. Çıra alevinin aydınlattığı kapı önü kalabalıktı. Dikkatlice baktığında eli silahlı köylüleri ile elleri arkadan iplerle bağlanmış perişan vaziyette iki Yunan askerini gördü alaca karanlıkta.
Arap Süleyman hemen öne fırladı. Elindeki mavzerini Halime kadına uzattı. "Yunan askerlerini öldürmek senin hakkındır. Biricik evladının acısını ancak karşılar. Bas tetiği artık acıların dinsin. Halime ana" dedi.
Halime kadın ürperdi. Elindeki çırayı biraz daha yukarıya kaldırdı. Ortalık biraz daha aydınlanır gibi oldu. Eli silahlı olanların çoğunu tanır gibi oldu. Önce Arap Süleyman’a ve arkadaşlarına baktı; sonra gözlerini elleri arkadan bağlanmış Yunan askerlerine çevirdi. Elindeki çırayı onların üzerine doğru doğrulttu. Biraz daha yukarıya kaldırdı baktı, baktı…
Arap Süleyman’a dönerek; “A be oğlum bunlar da ana kuzusu. Baksana gözlerine. Ben elime silahı alamam, bırakın gitsinler.” diyebildi. Yanık çırayı kapı önündeki taşların üzerine bıraktı. Evine girerek kapısını çat diye kapattı. Başladı oğlu için ağıtlar yakmağa.
Arap Süleyman; Benden günah gitti. Üç yıldır çektiğimiz acılar unutulur mu? Germencik Kanlıbahçe’de daha dün yaşananlar, duvarlara bacaklarından tutup çarpılarak öldürülen çocuklar, kuyuya atılıp üzerinden taş atılarak öldürülen kadınlarımızın intikamını kim alacak diyerek, çevirdi mavzerinin namlusunu iki Yunan askerinin üzerine. Mavzerinin tetiğini basıverdi. İki Yunan askerinin cesedi Halime kadının kapısı önünde boylu boyunca yere serildi. Mavzerin sesi gecenin sessizliğinde dağlarda yankılanarak çok uzak köylere kadar gitmişti.
Sökeli Ali Efe Dirmil’de
Bizler yine o tarihlere dönelim. Sökeli Ali Efe’nin yaşamından kesitler sunmaya çalışalım. Yunan Ordusunun hem Aydın Cephesinden hem de Alaşehir Cephesinden saldırısı karşısında; 57. Tümen Karargahı artık Denizli - Goncalı istasyonundadır. Tümen kumandanı Albay Şefik ve Demirci Mehmet Efe Goncalı’dan savaşı yönetmektedirler. Geri çekilen kuvvetlerin ihtiyacı bulunan gıda temini için Sökeli Ali Efe görevlendirildiğinden yanına aldığı zeybekleri ile birlikte önceden tanıdıkları ve yardımlarını aldıkları Garbi Karaağaç (Acıpayam ) ilçesine bağlı Dirmil köyüne gitmişlerdir. Dirmilli Türkmen Yörük’lerinden İsmail Efe’nin (Göçer ) yanına gitmişler ve onun misafiri olmuşlardır. İsmail Efe gelen misafirleri yedirip içirmiş ve atlarını, katırlarının da ihtiyaçlarını gidermiştir.
Gece misafirliği sonrası, yorgunlukları giderilen Sökeli Ali Efe müfrezesinin kızan ve atları tekrar yola çıkmak için sabahın erken saatinde ayağa kalkmışlardır. Türkmen Yörük İsmail Efe; atların ve katırların heybelerine, evinin kilerinde ne kadar bulgur, nohut, fasulye ve buğday varsa doldurmuştur. Yörük usulü ile ( kendileri için güvenlik ve sorumluk bölgesi olarak çizilen sınır ) Dirmil’den uğurlamıştır. Bu gıda maddelerini alan Sökeli Ali Efe övünçle, gururla Goncalı’ya dönmüşlerdir.
Yunan’a karşı canlarını ortaya koyarak savaşan asker ve efelerimize köylerinde yaşamlarını devam eden yaşlılarımız kendi kilerlerini bile boşaltarak verebiliyorlar. Milli Mücadele güven duygusu içinde başarı ile yürütülmektedir.
Demirci Mehmet Efe’nin kardeşi ve aynı zamanda yardımcısı olan Ahmet Efe o günlerde yaşadığı olayları şöyle anlatmaktadır.
Anıt kaidesine baktığımızda;
Sol tarafta;
Aydın Cephesi’de Mübarek Vatanı istila etmeye çalışan düşmanla Kuva-yı Milliye çarpışmakta ve her karış toprağına sadık ve fedakar evlatlarının naaşlarını gömmektedir. Hiçbir kuvvet, hiçbir selahiyat tarihinin emrettiği vazifeden milletimizi men edemeyecektir.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Sağ tarafta;
Onlar: Karatepeli analar, babalar, genç kızlar, Bebekler, çocuklar, yaşlılar Yüzlerce can, Yunan askerlerince katledildiler. Yanmış, parçalanmış bedenleri ile, Bu topraklarda, Sonsuzluk uykusuna yattılar...
(Sadettin Demirayak)
|
|