Atatürk Ve Seymen Alayı |
|
☾✫
Zeybeklik Töre’si üzerine yıllardır çeşitli araştırmalar yapmakta ve daha önce bu kültüre dair araştırmalar ve çalışmalar yapmış insanların eserlerini de okumaktayım..Ankara Seymen’lerinden Şair İrfan Çelik Ağabeyim,uzun zaman önce,Enver Behnan Şapolyo’nun Atatürk ve Seymen Alayı kitabını benim aracılığım ile tanıdığı birisine verdiğini,o kişinin de kitabı geri getirmediğini söyleyince üzülmüştüm.Neyse ki bir kopyasını tedarik etmiş,bana da yollamış.Okuyunca o günü resmen yaşadım.Enver Behnan Şapolyo çok ustaca ve zekice en ince detaylara kadar anlatmış.Etkilenmemek mümkün değil.Kendimi bir an için,ruhen orada,Seymen Alayı’nın içerisinde buldum.İrfan Ağabeyime çok teşekkür ederim..
☾✫
Seymen Alayı Törenini okurken,bir yandan da daha önce Zeybeklik ile ilgili okuduğum yayınlar aklımdan birer birer geçmeye başladılar.Tarihçi ve araştırmacıların bazı noktalarda farklı kanaatleri olsa da,Zeybeklik teşkilatını Selçuklu Devleti’nin kurduğunda hemen hemen hepsi hem fikirdir.
Enver Behnan Şapolyo’nun,Seymen Alayı eserini okuyunca,ben biraz daha gerilere gittim..Zeybek Efe’liğin,Oğuz geleneği olduğu,Selçuklu döneminde bu geleneğin askeri bir teşkilat haline getirildiği,Osmanlı döneminde,Rus harbi ve bazı savaşlarda Zeybek Alaylarının görev yaptığı ve daha sonra da,hem yöneticilerin kendilerine verdikleri sözlerde durmamaları ve hem de içlerinden bazılarının zafiyet ve başarısızlık göstermeleri neticesinde,kazan kaldırarak dağları mesken tutmuşlar,başı bozuk askerler olarak Aydın Sancağında ve Ege bölgesinde ayrı ayrı mıntıkalara dağılmışlardır.İçlerinde çaresiz kalarak eşkıyalık faaliyetlerine girişenler de elbette olmuştur.Yabancı gezginlerin Başıbozuklar olarak aktardığı ve özel askeri kıyafetleri olan bu Zeybekler,kimi zaman deniz Levend’i,kimi zaman ücretli dağlı askeri,kimi zaman yol güzergahlarında kervanların yol güvenliğini sağlayan muhafız,kahveci,kimi zaman da Paşa kapısında asayişi sağlayan fedai ve kimi zaman da sınır boylarında Akıncı olarak görev yapmışlardır..Büyük çoğunluğu,halka zulmeden devşirme yöneticiler ile mücadele etmiş,yoksul halkı koruyup,kollamaya çalışmışlardır..Ve asli görevlerine yani,devletin resmi askerleri olarak halkı koruma ve asayişi sağlama görevlerine geri dönüşleri ise,Sarı Zeybek Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Milli Mücadele döneminde olmuştur..Artık onlar,Kuvayı Milliye Akıncı’ladırlar ve tek görevleri vardır.O da;Vatanı ve Milleti korumak ve savunmak..Görevlerini layıki ile yaptıktan ve Milli Mücadele döneminden sonra bir daha dağa çıkmamışlardır..
☾✫
Atatürk ve Seymen Alayı eserini okuyunca,Seymen Alayı geleneğinin daha eski köklerine dair bilimsel ve tarihi araştırmalar yapılması gerektiği hissine kapıldım.Enver Behnan Şapolyo’nun eserinde de belirttiği gibi,bazı tarihi hadiseler konusunda ne yazık ki elimizde yazılı bir belge yok.Ancak ön sezilerimiz,okuyup,araştırdıklarımızdan sonra oluşan kanaatlerimiz bu yöndedir..Ve Selçuk Bey ile Osman Bey,Seymen Alayı ile tahta çıkmış ise ve Sarı Zeybek Gazi Mustafa Kemal Atatürk,Seymen Alayı kurularak Milli Mücadelenin Reisi seçilmiş ise,evet hiç şüphesiz ki;Zeybek Seymen Alayı ve Efe’ler,bir Oğuz geleneğidir..
Herhangi bir değişiklik yapmadan,
Enver Behnan Şapolyo’nun Atatürk ve Seymen Alayı eserindeki Kızılca Gün bölümünü aynen aktarıyorum..
☾✫
ATATÜRK VE SEYMEN ALAYI
Ankara Kulübü Yayınları
Önsözden bir bölüm…
Eserin Yazarı:
Enver Behnan Şapolyo.
Tarihci,yazar Enver Behnan Şapolyo,İstanbul işgal edilince,İstanbul Lisesi öğrencisi iken,seksen sandık cephane ile deniz yoluyla İnebolu’ya çıkmış,mühimmat taşıyan kağnı kollarının başında cephane taşımıştır.1920’de Ankara’ya gelmiş,Kuvayı Milliye neferi olarak Milli Mücadelenin her sayfasında çeşitli görevler icra etmiştir.Daha sonraki yıllarda Gazi Lisesinde tarih öğretmeni olarak Atatürk sevgisiyle dolu on binlerce öğrenci yetiştirmiştir.Türk’lerin tarihte devlet kuruculuğunun sırrını öğrenmek için bir Oğuz an’anesi olan Seymen Geleneği,Seymen Alayı tertibi ile Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’lıların görülmemiş bir çoşku ve heyecanla karşılayışını incelemeyi kendisine görev edinen Enver Behnan Şapolyo’nun eseri,doğru ve gerçeye uygun ayrıntılarla kaleme alınmış,tarih belgeseli niteliğinde ve konusunda kaynak bir kitaptır..
***
Ankara…Orta Anadolu bozkırının tam ortasında deniz ve ırmaklardan uzak,yalçın ve çıplak bir kaya parçasının üstünde ve eteklerinde kurulmuş tarihin en eski bir şehridir.Firik ve Hitit krallarının kutlu şehri.Bizans ve Roma İmparatorluğunun uğrağı..Galatya’lı ve Ahi Türk’lerinin birer Cumhuriyet kurduğu bu Orta Anadolu şehri…Selçuk İmparatorlarının müstahkem kalesi…Osmanlı beyler beylerinin merkezi idi.Bin bir renkte muhteşem doğu ve batı levhalarıyla,hele çok yıldızlı ve parlak gökü ile Ankara eşsiz bir yayla güzelidir.
İklimi sağlam,havası temiz ve kuvvetlidir.Ankara’nın önüne serilmiş olan ovayı sıra sıra tabyalar halinde çeviren renk renk dağları onu,zapt olunmaz hakim bir kalesi haline getirmiştir.Şimdi Ankara’da,yeni bir tarihin ilk sayfası açılıyordu.
İşte,bu şehre doğru sihirli bir bozkurt gibi,Atatürk’ün akıp geldiğini görüyoruz.
☾✫
Atatürk Gelmezden Önce Ankara:
1919 yılının Aralık ayında birdenbire bir sabah İngiliz kuvvetleri Ankara istasyonunu işgal ettiler.İstanbul’dan gelen bir tren,iki bölük kadar İngiliz askerini çıkardı.Önce Ankara istasyonunu,sonra bir bölük kadar İskoçya’lı asker de,iri kadanalar üzerinde gözlerini Ankara kalesine dikerek ağır ağır bu şehri fiilen işgal ettiler.İskoçya’lı olan bir bölük Cebeci’de Demirlibahçe civarında yerleştiler.İngiliz’lerin kumandanı Yüzbaşı Mister Vitol idi.Bu kumandan İzmir’de uzun yıllar ticaret yapan Vitali ailesine mensup bir askerdi.Vitol,karargahını istasyonda daha sonra da Cumhurbaşkanlığının özel kalemi olan bina da kurdu.
İngiliz’lerden sonra Ankara’ya bir takım,Fransa’nın gönderdiği Fas’lı subaylar da geldi.Bunlardan sonra bir miktar da Fransız askeri gelerek,Ulus Meydan’ındaki Şehir Bahçesi içinde bulunan barakalara yerleştiler.Bunlardan sonra İstanbul’da bulunan General Despre Kurmay Yüzbaşı Mösyö Buazo adında birisini Ankara’ya gönderdi.Mösyö Buazo,İngiliz’lerin Türk’lere karşı münasebetlerini tetkik etmek ve Fransız sevgisini Türk’ler arasında uyandırmak vazifesiyle bu şehre gelmişti.Mösyö Buazo,Kurşunlu Cami civarında bulunan Kalef adında bir Yahudi’nin evini kiraladı.Şimdi bu evin altında Maliye Tahsil Şubesi bulunmaktaydı.Karargahını da Birinci Millet Meclisinin kurulduğu binanın,Taşhan tarafına bakan cephesindeki ilk odayı yapmıştı.Bu oda,daha sonra Millet Meclisinin mescidi olmuştu.Bu oda da mebuslar nazma kılarlardı.
İleride Türk istiklal ve hakimiyetini hazırlayacak mütevazi Türk kemerleriyle süslenmiş olan bu binanın üstünde Fransız bayrağı bulunuyordu.Bu bina 1916 sensinde Ankara’ya gelen Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle,İttiat ve Terakki Cemiyeti’nin Ankara merkezi olmak üzere temelleri atılmıştı.Bu binanın temel ve resimlerini o zaman Evkaf mimarı olan Salim bey yapmıştı.Binanın inşaatına da mimar Hasif bey bakmıştır.Bu zat o zaman kolordunun askeri mimarıydı.Bu binanın inşasına başlandı.Kagir kısmı bitti.Fakat ahşap kısmı tamamlanamamıştı.
☾✫
KIZILCA GÜN
27 Aralık 1919 Cumartesi sabahı…Güneş Elmadağ’ının karlı doruğu üstünden ilk fecrini saçıyor.İncesu,erimiş bir kızıl maden gibi akıyor.Dikmen ve Çankaya bağlarından gelen soğuk bir rüzgar esiyordu.
Bin bir macerayı yıpranmış kalenin duvarlarına yazmış olan Ankara…Yeni bir tarihin başlangıcını bekler gibi vakur ve sessiz…Ahi camilerinin minarelerinden sabah ezanları,köylerden gelen kağnı kafilelerinin gıcırtılarına karışıyordu.
İşte böyle güneşli bir kış sabahıydı.Bütün Ankara’lıları davul ve zurna sesleri ayaklandırdı.Elinde çıngırağı olan Ankara’nın meşhur ihtiyar dilsizi Ahras İbrahim,kırık para mukabilinde herkese,Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelme haberini veren ajansı satıyordu.Sokağa çıkanlar ajansın henüz matbaa mürakkebi kurumamış kağıtlarını kaparak,Ankara’nın kerpiç evli,dar sokaklarında kayboluyorlardı.
Öğleye doğru Ankara’nın meşhur tellallarından Ali Dayı gür sesiyle çarşıdan bağırarak geliyordu.
-Mustafa Kemal Paşa ve Yeşil Ordu geliyor!Herkes aşağı yüze insin!
Davul sesleriyle uyanan halk,tellal Ali’nin avaz sesiyle haberi almış oluyordu.Esasen Ankara’lılar Mustafa Kemal Paşa ve Yeşil Ordunun geleceğini,geçen perşembe Sivas’tan hareket etitği günden beri sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Cuma günü Ankara’lılar Namazgah denilen bir tepenin üstüne toplanmışlardı.Bu yer şimdiki Türkocağı’nın bulunduğu tepedir.Burada iri Ankara kayalarından bir mihrap ile,bir de yüksek bir taş sedir bulunuyordu.Mihrabın önünde cemaatle bir öğle namazı kılındıktan sonra,taş sedirin yanına üzerinde sırma ayetler dolu olan bir sancak dikilmişti.Halk namazdan sonra diz çökerek,kalbinin bütün safiyeti içinde vecde dalarak,memleketin düşman elinden kurtulması için göz yaşlarıyla,bütün eller göğe doğru uzanarak Tanrı’ya dua etmişlerdi.
O günler pek heyecanlı idi.İstanbul işgal altında,Yunan orduları durmadan İç Anadolu’da ilerliyor,her tarafta düşmanın yaptığı fenalıklara ait haberler geliyordu.Herkesin ruhunda birikmiş bir heyecan vardı.Aydın cephesinde Yörük Ali,Gökçen Efe,Mestan Efe vuruşuyor,bütün Zeybekler dağlar başında çarpışıyordu.Her şehir grup grup milli kuvvetler hazırlıyorlardı.Böyle matemli günün yegane tesellisi,Erzurum ve sivas kongrelerini yapan Mustafa Kemal Paşa’da idi.
Artık Atatürk cumartesi günü Ankara’ya geliyordu.Halk ta sabahtan sokaklara döküldü.Ankara’da öyle bir hareket oldu ki,bu hareket bütün Türk milletiniyerindne oynatacak ve gözler sonsuz olarak Ankara’ya dikilecekti.Orta Anadolu’nun tam göbeğini teşkil eden Ankara,her türlü yabancı kültürlerden,Osmanlılık ruhundna ayrı kalmış,Türk’lüğün bütün yüksek an’ane ve adetlerini saf olarak saklamıştı.Yıllardan beri hür yaşamaya alışmış ve yiğit ruhunu kaybetmemiş Ankara halkı,Milli Mücadelenin bir merkezi olmaya layık bir diyardı.
Ankara’lıların temiz ruhu,muhakkak Paşa’yı Ankara’ya bağlayacak ve daha ileri gidemeyecekti.Ankara ve havalisi halkı tam Türk’lük seciyesini taşıyan insanlardı.Köylüsü askere gidince ‘’Mehmetçik’’ adını alan,itaatli,ahlaklı ve süngü muharebesinde cihanı önüne katan ise,şehirlisi de temiz ruhlu,dedikodu bilmez,işinde gücünde ağırbaşlı insanlardı.Ankara halkı Oğuz kolunun temiz Türkmen seciyelerini tamamen taşıyordu.Esasen Ertuğrul Gazi aşiretini alarak ilk konak kurduğu şehir Ankara Karacadağ idi.Ankara’dan nice Alperen’ler alarak uca,savaşa gitmişti.Şimdi Mustafa Kemal,aynı şehre gelerek yeni bir devletin esasını kuracaktı.Ankara Oğuz’ların bütün an’ane ve adetleri aynen yaşıyordu.
Bugün Ankara sokakları adam almıyordu.Evlerde yatalak ihtiyar ve kundakdaki bebelerden başka kimse kalmamıştı.Herkes sokağa dökülmüştü.Bir haftadan beri Ankara vilayetinin her kazasından atlı ve yaya bir çok halk Ankara’yı doldurmuştu.Tarihte böyle bir galeyanın benzerine az rast gelinir.Ankara’lıların dedikleri gibi,bugün ankara KIZILCA BİR GÜN olmuştu…
ATATÜRK VE SEYMEN ALAYI
BİR OĞUZ ANANESİ VE YENİ BİR DEVLET
Ankara halkı,tarihin pek eski devirlerinden beri(Orta Asya’dan beri)Seymen düzülme(tertbi)adı verilen bir Türk ananesini milli vicdanında gizli bir sihir olarak yaşamakta idi.Seymen Alayı daima kızılca günlerde kurulurdu.Yani milli felaket günlerinde,bir beyliğin ve bir devletin yıkılış sıralarında,halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurulurdu.Bu alay yeni devleti kurar,yeni reisi seçerdi.Bu töre Türk’ün mucizevi bir mefkuresiydi.Bu sebepledir ki,Türkler tarihin hiç bir devrinde devletsiz kalmamışlardı.
Seymen düzülme(tertibi),çok önemli sosyal bir olaydır.Seymen Alayı toplu ve milli bir galeyan anıdır.Bunun ufak bir şekli de bayram ve düğünlerde kurulurdu.Seymenler o gece ‘’Sin Sin’’denilen bir ateş oyunu oynarlardı.O gece bir dağ yamacında veyahut bir tepede büyük bir ateş yakarlar.Maşalama denilen demirden yapılmış büyük bir öanak vardır.Bunun içine yağlı çıra koyarlar.Bu ateşin etrafında davul ve zurna çalarak Zeybek oynarlar.Bu ateşin üstündne atlayarak,bir nevi tura oyunu oynayarak sabahı ederler.Bazen bu ateşe koç atarlardı.Sin Sin oyunu eski Türk kavimlerinde mevcuttu.Bir nevi ibadet şeklidir.
Seymen düzülmeyi,yalnız Ankara an’ane olarak saklamıştır.Çünkü bütün Ankara civarı köyleri Oğuz boylarıyla doludur.Çubuk’ta Kınık,Elmadağı eteğinde Bayındır,Ayaş’ta Kayı,Hüseyin Gazi dağı eteğinde Peçenek,Yezir,Dudurga,Bala’da Avşar,Çubuk’ta Kargın,Çavundur,Eymür,Bekdüz(Beynam,Pursaklar,Karapürçek Moğan)köyleriyle Ankara’yı çevrelemiştir.Bütün bu köy adları Oğuz’ların yirmi dört boyunun adlarıdır.Halkın pek çoğu Oğuz’ların Beydilli aşiretine mensuptur..
Anadolu,tarihte böyle çok galeyanlı günler geçirmiş,Seymen düzülerek,yay,atlı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplamıştır.Kuvvetle muhtemeldir ki,Selçuk İmparatorluğu yıkılırken,yine böyle bir galeyan olmuş,Osman Bey,aynı şekilde Kayı aşiretinin başına Bey seçilmiştir.O güne ait elimizde yazılı vesika olmamakla beraber,Etnolojik tetkiklerle,halkta yaşamakta olan an’aneleri tesbit etmekle,kaybolmuş tarihi hakikatleri de meydana çıkarabiliriz.
Seymen düzülme (tertibi)adeti beş on kişiye ait bir topluluk değil,orta Anadolu Türk’lerinin müşterek bir galeyanıdır.Selçuk Devleti’nin Cend’de kuruluşu,Osmanlı Devleti’nin Söğüt’te kuruluşu,bu ananeye çok benzemektedir.Selçuk aynı şekilde atlı Seymen Alayları önünde,bir torbadan bir çocuğa ok çektirilmek suretiyle kendi okunu çekerek,Bey olmuştu.Osman Bey ise,yine atlılar karşısında bir ak keçeye oturtularak,dokuz defa havaya kaldırılarak karargahta dolaştırılmıştı.Kımızlar sunulup,and içilerek Bey tanındı.Şu muhakkak ki,Seymen Alayı,eski Türk’lerden kalma bir adettir.İkinci Mahmud’un kurduğu (Sekban) teşkilatının Seymen kelimesinden alındığını iddia edenler de vardır.İstanbul’da Şehzade Camii’nin karşısında Çukurçeşme civarında eskiden bir (Seymenler) mezarlığı olduğu da bilinmektedir.İstanbul esnafı arasında Ahi teşkilatında bulunan Seymen’lerin de Ankara Ahi’leriyle bir münasebeti vardır.Rumeli’de (Seymen-Bekçi-Muhafız)manasında kullanlmaktadır.
Ankara’da ise Seymen,Efe,yiğit ruhlu ve atlı manasına kullanılmaktadır.Zeybek kelimesi de Seymen kelimesi ile alakalıdır.Seymen düzüleceği zaman (tertibi)Efeler kahvesi önüne sancak dikilir.Bu bayrak Seymen Alayının kurulmasına işarettir.Eski Türk’lerde otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi.Mustafa Kemal’in Ankara’ya geleceği günün sabahı da sancak dikildi.O zaman Efeler kahvesi Ulucan’lara giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed’in kahvesi idi.Esasen civar köylerden Seymen’lerde akın akın gelerek hanlara yerleşiyorlardı.Bu günlerde Kalecik Seymen’lerinin başında Sülük,Zir’lilerin başında Saraylı Ahmet,Yozgat’tan Yeni Şeyhli Rıza,uşakları yani kızanlarıyla Ankara’ya gelmişti.
Seymen olanlar,ayaklarına gön ayakkabı,yani ucu kalkık bir yemeni,tiftikten diz çorabı giyerler.İölerine Osmaniye kumaşından içlik ve içliğin üstüne camadan,bellerine şal sararlardı.Aynı zamanda yanları siyah şeritlerle süslü mavi veya lacivert zıvga giymekte idiler.Bir kısmı da beyaz şalvar giyiyorlardı.Bu şalvarların oyuklarına gelen tarafı pek dardır.Şalvarın arkası fazla surette sarkıyordu.Beyaz tiftik çorapları kırmızı püsküllü bir bağla bağlanıyordu.Küçük çocuklardan da Seymen’ler vardı.Bunların şalvarları beyaz bir etekliktir.Bunların bir desırmalı uzun hırkaları vardır.Bunlara biz,Hitit kabartmalarında rast gelmekteyiz.Seymen’ler,şal kuşağın üstüne bir silahlık,içine de som saplı dedikleri sapı beyaz kemikten bir hançer ile bir de gümüşlü tabanca sokarlardı.Omuzlarındna aşağıya gümüş atmalı köstek,kollarında gümüş pazıbant,boyunlarından atma dört köşeli ve üzeri çok süslü gümüş Hamaylı kabı takarlar,bunun içinde,kurşun geçmemek için yazılı bir dua bulunurdu.Başlarında fes,üzerinde elli dirhem ağırlığında siyah bir püskül ve fesin üzerinde de poşu denilen,ipekli bir yazma sarılıydı.Poşunun bir ucu d aomuza sarkmaktadır.Bu kıyafet biraz farkla aydın Zeybek’leri ile hemen hemen aynıdır.Yalnız Zeybek zıvgaları kısadır.
İşte Mustafa Kemal Ankara’ya geleceği gün,aynı süratle Seymen Alayı kuruldu.Ulucan’lardan kalkan Seymen Alayı,Hacıbayram Camiinin önünde toplantı.Seymen düzülme (tertibi),Efe’lerce mukaddes sayılırdı.Alayın duası okunmadan ve kurban kesilmeden,Seymen’ler hareket etmezlerdi.Ankara’lı meşhur Seymen’lerden ve Atatürk’ü karşılayanlardan Yağcıoğlu Fehmi Efe bana dedi ki ;
-Seymen kızılca günlerde kurulur,her zaman olmaz.Düğünlerde milli elbise giyilir.Buna Seymen derler ama bu Seymen Alayı değildir.Seymen Alay’ında dini merasim vardır ve muhakkak kurban kesilir.Kurban kesilmeden Seymen Alayı hareket etmez.Bir zamanlar Ankara’da Halit Efe adında birisi zamanında Seymen Alayı kurulur,fakat kurban kesilmeden alay yürüyüşe geçer.Adetlerden birinin eksik olduğunu gören Halit Efe,kurban kesilmedi mi?diye sorar.Hayır cevabını alınca o halde Seymen’lerin kurbanı benim diyerek yere düşüp derhal ölür.Bu sebeple biz ata törelerine çok riayet ederiz,onu aynen yapmaya çalışırız.Esasen eksik bir şey yapacak olursak,ihtiyarlar artık ata töreleri bozuldu,biz yaşayamayız derlerdi.bunun için her şeyi tamam yaparız…demişti..
Seymenler Hacı Bayram Camii önüne gelirler,Seymen duası Hacı Bayram Şeyhi ve İmamı tarafından yapılmaz,ancak bu duayı kayyum dedeler yapardı.Bugün de kayyum dede duayı yaptı ve Hacı Bayram Veli türbesinin önünde geyik boynuzu asılı kapısı önünde bir de kurban kesildi.
Seymen Alayının kuruluşu:
Seymen Alayı’nın kenarları sırmalı bir bayrağı vardır.Bu camiinin avlusuna dikilir,dua okunduktan ve kurban da kesildikten sonra alay şu suretle harekete geöerdi.Alayın önünde davulcular ve zurnacılar geçerdi.Bu davulcular bizim bildiğimiz davulcular değildir.Seymen davulcuları muhakkak Kızılbaş Abdallardır.Bunları kıyafetleir şayanı dikkattedir.Bu davulcular birer Şamana benzemektedir.Bunlar beyaz şalvar giyerler.Üzerlerinde de sırma camadanları vardır.Bellerinde geniş bir meşin silahlık ve bunun içinde tel sırmalı bir mendil sarkar.Göğüslerinde bir takım paralar ve boynuzlar ve yeda taşı gibi ufak ufak taşlar asılıdır.Saçları uzundur.Başlarında keçe külah vardır.Bunlar Seymen Alayı’nın önünde bulunurlar.Zurna çaldığı zaman,bunlar davullarını havaya kaldırırlar,davul havada iken tokmak vurarak,helezonlar çizerek,yere yatarlar kalkarlar,bir ayakları üzerinde dönerler,davullarını havaya kaldırırlar.Sanki gökten bir takım Tanrı ruhlarını çağırır gibi garip hareketler yaparlar,sonra omuzlarını kımıldatırlar,ayaklarıyla Zeybek oynar gibi rakslar yaparlar,davulu yere doğru çalarlar,tekrar havaya kaldırırlar,sıçrarlar,yere diz çökerlerdi.Çok kere iki davulcu karşılıklı oynarlar.İki davulcu yan yana davul değneklerini davullarının kasnağına vurarak dokuz adım yürürler sonra geri dönerler.ikinci defa davulları sağ sola sallayarak yürürler.Tekrar geri dönerler.Üçüncü defa davulu hızlı çalarak ilerler,sonra raksları başlar.Zurnacılar da durmadan eski havalar çalarlardı.
Davulcuların arkasında en iri yapılı bir Efe,Seymen Alayı’nın bayrağını taşır.Bayrağın iki tarafında meşhur Kabadayılardan iki Efe de,ellerinde tekepala dedikleri,iri palaların uçlarını yukarı tutmuş bir vaziyette ilerlerdi.Bunlara Bölük Başı denilirdi.Bunların önünde on veya on dört yaşlarında bulunan milli kıyafetli çocuklar da elelrinde som saplı bıçakalrla yürümekte idi.Davulcularla Efe sancağının arasında iki tane gür sakallı ve gayet iri adamlar omuzlarında balta önlerinde birer meşin önlük ağır ağır yürümekte olup adeta seyredene dehşet verirlerdi.Bunlara Seymen baltacıları derlerdi.Alaya iştirak eden Seymen’ler sağlı ve sollu iki dizi teşkil ederlerdi.Seymen’ler birer adım ara ile birinci ve ikinci diziyi meydana getirirlerdi.Bütün Seymen’lerin elinde teke palalar bulunmakta idi.Seymen başı,bu dizinin bıraktığı boşluk arasında yürür,yanında iki Efe vardır.bunların elinde birer Osmanlı kılıcı bulunmaktadır.Altın kakmalı ve üzerinde bir takım ayetler yazılıdır.Bu kılıç yalnız Efe’lerin evinde asılı durur.Seymen başıara sıra bu kılıcı havaya kaldırır :
Doh,doh!
diye bağırır.Bu defa bütün Seymen’ler gür ve kalın bir sesle;Doh,doh!diyerek caddeleri inletirler.Bir ağızdan çıkan bu sesler,duyulmaya değer,heyecanlı bir sahnedir.Bu alay pek ağır yürür.Doh,doh dan sonra davul ve zurna Zeybek çalar.Bu zaman Efe’ler kılıçlarıyla Zeybek oynayarak ilerlerler.Bunlar pek heybetli bir manzara arz eder.İnsana detşet ve korku saçarlardı.
Atatürk Nasıl Karşılandı?
Seymenler cumartesi günü öğle üstü Ulucan’lardaki Sarı Ahmed’in kahvesi önünden kalktılar.Hacı Bayram Camiine gelerek Kayyum Dede duayı yaptı ve kurban kesildi.
Ankara Seymen’lerinden dev cüsseli olan Güveçli İbrahim Seymen bayrağını aldı.Üç grup Seymen teşkil edilmişti.Birinci bayrak Güveçli İbrahim’de,ikinci bayrak Türkmen Hacı Hüseyin’de,üçüncü bayrak Kayseri’li Hacı’da idi.Tam 700 yaya Seymen ve 3000 atlı Zeybek kıyafetinde Seymen düzülmüştü.
Davul ve zurna çalmaya başladı.Davulcular rakslarına başladılar.Bu davulcuların en meşhurları Bala kazasından Eblas (Ebulhas) köyünden gelen Abdal Kızılbaşlardı.Zurnacı Kiş avurtlarını şişirerek çalıyor,Abdal Hasan,Abdal Haydar,Abdal Mahmut’da davulları havada birer Şaman gibi rakslar yaparak dolaştırıyorlardı.
Bayrağın önünde baltacılar,önlerinde uzun birer meşin önlük Şişli Ahmet,Bekçi Hasan,Karabiber’,n Rıfat sağ omuzlarında iri baltalar,arkalarında tüfekleri ağır ağır ilerliyorlar,bu alaya bir heybet veriyorlardı.Bu Alay’da 30 zurna,50 davul çalıyor.Yavuz Selim’in Çaldıran’a,Kanuni Süleyman’ın Mohaç seferine giderken,arslan derisindne yapılmış köslerinin çalınması gibi her tarafı inletiyor,bu kutlu gün cihana ilan ediliyordu.
Seymen başı Kasap Yaşar,Karacaoğlan caddesinden geçerken teke palasını havaya kaldırarak;
-Doh,doh!
Sesine bütün Seymen Alayı iştirak ederek yeri ve göğü inletiyorlardı.Yaya Seymen’lerin arkasını üç bin atlı Zeybek kıyafetli Seymen’ler takip ediyordu.Atlı erkekler arasında,Ertuğrul Gazi’nin alaylarında bulunan Bacı Eren’ler bölükleri gibi kadın Amazonlar da vardı.
Bilhassa Karaşar Türkmen’lerinin elbiseleri dikkat çekiyordu.Bölük bölük ilerleyen bu atlıların muhtelif de bayrakları vardı.Koyu vişne çürüğü bayrak üzerine bir tek sarı ay yıldızlı bayraklar da görünüyordu,bu alay Anadolu Tımar Bey’lerinin Tımarlı Sipahi alaylarına benziyordu.Sanki Viyana önlerine akın etmeye gider gibi etrafa bir heybet veriyorlardı.Zurna ve davul sesleri bu insan kalabalığının ruhunu çoşturarak,güneşin doğduğu tarafa götürüyordu.
Seymen Alayı’nın arkasını Ankara’da bulunan muhtelif tarikatlara mensup dervişler takip ediyordu.Ankara’da o zaman Nakşibendi Dergahı,Sadi Dergahı,Rufai,Kadiri Dergahları,Hacı Bayram Veli müridleri,esnaf Ahi’leri,civar köylerdeki Kızılbaşlar ve bir kısım da Beştaşiler vardı.Bayrami tarikatının izleri yalnız Ankara bahçıvanlarında,Ahilik izleri de Ankara Debbağlarında yaşıyordu.Bayrami bahçıvanlar,ilkbahar da,Solfasol’da oturan bir dedenin duasiyle tahrin ekerlerdi.Ahiler de Bendderesi’nde oturmakta idi.Ellerinde hala Fütüvetnameler bulunmaktadır.Ahi’lere ait Arslanhane Camii,Ahi Şerafettin,Ahi Hüsamettin Camii ile Kızılbey türbesi mevcuttur.Ahi’lerin Piri,Ahi Evran idi..
Ankara’da en çok mürid ve dervişi olan nakşibenti tarikatı idi.Bu dergah Samanpazarında bulunuyordu.O zaman şeyhleri Topçu Şeyhi Efendi idi.Sadilerin şeyhi ise Şali Efendi idi.Mevlevi Dergahı da Cenabı Ahmet Paşa Camii taratlarında idi.Ankara Ruafi dervişleri bir takım marifetler,kerametler gösteriyordu.Nar’ı Beyza (Akkor) haline getirilmiş bir demiri diline sürüyor,bir şey olmuyordu.Devişler çıplak karınlarına kılıç sokuyorlar,ucu sivri topuzları yanaklarına sokuyorlardı.İşte bugün bütün dervişler grup grup Seymen Alay’ını takip ediyorlar,ellerindeki kudümlerı,halile dneilen iri zilleri çalarak Hu çekerek yanaklarına topuzlar,karınlarına sokulmuş kılıçlarla ilerliyorlardı.
Samanpazarında’ki Nakşibendi Dergahına giderek Rufai dervişi Muharrem ile görüştüm.Dedi ki;
-Mustafa Kemal Paşa,Sivas kongresinden Ankara’ya gelirken karşıcı çıkmıştık.Topçu Şeyhi Efendi,dervişleri topladı.Taceddin ve Hacı Bayram sancaklarını aldık.Şeyh o gün hepimize ateş verdi,onu yedik,ondna sonra kuddüm çalarak,Hu çekerek alaya katıldık.
Yollarda çıplak vücudumuza meydan aynası sapladık.Yanaklarımıza da şişli darpları batırdık.Derviş Çilingir İbrahim karnına kılıç soktu,Kızıl yokuşa kadar hep karnında kılışla yürüdü.Dervişlerden Kalaycı İbrahim,Osman Dede sancakları taşıyordu.Ben,Köprülü Faik,Ali,Osman Ağa,Derviş Necati de,meydan aynasını ve darp aynalarını yanaklarımıza,kafalarımıza sokmuştuk.Böylece Kızıl yokuşun kenarına geldik.Orada kurban kestik.İçimizden iki güzel sesli derviş de Mustafa Kemal Paşa’nın otomobili görülünce,dikmen tepelerinde salaat verdi.Diğer tarikatların dervişleri de başka tepelerden ezan okudular.İzmir alındığı gün,ben Meclisin önünden bir darbı yanaklarıma batırıp ilerlerken Mebuslar Meclisin parmaklıklarındna eğilmiş beni hayretle seyrediyordu.
İşte Seymen Alayı’nın arkasından,arakiyetleri üzerine yeşil ve siyah sarıklar sarmış,üzerlerinde renk renk cübbeleri olan bu dervişler alayı,ellerindkei iri tunç halilleri vuruyorlardı.Kudüm dedikleri bir nevidümbeleği bir meşin parçasıyla çaldıkları zaman dervişler ‘’Ya Rahim!Ya Gafur! diye Hu çekerek ilerliyorlardı..
Bu dervişler alayının arkasından esnaf loncaları geliyordu.Keçeciler,bakırcılar,demirciler,pırpırçılar,semerciler,çıkrıkcılar,nalburlar,tiftikciler,
orakçılar,düvenciler,debbağlar,kilciler,kabatuzcular,kasaplar,bahçıvanlar,sahaflar,
urgancılar,saraçlar,kunduracılar,terziler,sofcular,mutaflar,dokumacılar,esnaf bayrakları arkasından neşe içinde ilerliyorlardı.Bunların arkasından Ankara’nın meşhur tiplerinden
Ahras İbrahim de hem dümbelek çalıyor hem de oynuyordu.
Bu saydığım esnafın çoğu Kale’de,Atpazarı’nda,Koyunpazarı’nda,Ulucanlar ve Samanpazarı’nda ve Çıkrıkçılar Yokuş’unda toplanmışlardı.
Esnaf ve zenaatkar gruplarını bu defa Ankara’nın mektepleri takip ediyordu.O zamanlar Ankara’da Nakşibendi ilk mektebi,Ay Melek,Taceddin,Ulucanlar ilk mektepleriyle bir iki mahelle mektebi ve ziraat mektebi,Sanayi mektebi,Darülmuallim ve Taşmektep denilen Ankara Sultanisi vardı.Bu mekteplerin talebeleri de ellerinde bayraklar,muallimleri başlarında ikişer ikişer bu alayı takip ediyorlardı.Bu mektepler İstasyon caddesine dizilmişlerdi..
Büyük Alay,Karaoğlan caddesindne saparak Zincirli Camii önündne geçip,Darülmuallimine,şimdi bankalar caddesinden saptı.O zamanlar bu yol bir karış toz ,ıssız ve işlek değildi.Burada yalnız Millet bahçesi denilen bir park vardı.Bu bahçede on tane kadar Ziraat Mektebi tarafından dikilen akasya ağaçları,ortada küçük bir havuz ve bir de ahşap tiyatro binası vardı.Buranın bu hali 1926 senesine kadar devam etti.Alay buradan Kızılbey medresesinin önünden,boş bir saha olan Hergele meydanına,oradan Hırıstiyan mezarlığı önünden,dekovil hattına doğru ilerledi.Burada bir de Selçuk kümbeti vardı.Dekovili geçerek,Yenişehir’in bulunduğu tarlalara geldiler.Halk buralara tosbağa yatağı demekte idi.Yenişehir’in bulunduğu saha o zamanlar Çankaya bağlarına kadar boştu.Bu tarlalara kavun,karpuz ve kabak ekilirdi.Yalnız burada şimdiki Milli Müdafaanın bulunduğu yerde reji memurlarından Salamon Efendinin bir ahşap evi ve bir de önünde cılız akasya ağacı vardı.
Şimdi buraya bir kitabe kondu.
Seymen Alayı’nın bir kısmı İncesu köprüsünden Dikmen bağlarına,bir kısmı da Çankaya bağları batısındaki Kırşehir’ine gizen Kızıl yokuşun eteklerine kadar dizildi.Bir kısım Seymen’ler de Güveçli İbrahim ile beraber istasyon yoluna sıralandılar.Bir takım jandarma ve yirmi beş polis de burada resmi selamı ifa etmek üzere bekliyordu.
Halk iki yola ayrılmıştı,bir kısmı Namazgah tepesine,bir kısmı da Yenişehir’in bulunduğu yere,büyük bir kalabalık da istayson yoluna dolmuştu.İstasyona giden yol çok bozuktu.Kışın bir göl,yazın bir karış toz olurdu.Ne bir şose ve ne de bir tek ağaç vardı.Her iki taraf yazın bataklıktı.Ankara’ya sıtma buradan gelirdi.Halk buraya kanlı göl derdi.Ankara Palas’ın ve Büyük Millet Meclisinin bulunduğu yer bir viranelikti.Burada yalnız kargir ufak bir silah deposu bulunuyordu.İncesu kenarlarında söğütler de kesilerek,şimendiferde odun olarak yakılmıştı.İşte Ankara’lılar ve civardan yüz bine yakın bir kalabalık bu araziyi doldurmuştu.bu görülmemiş bir hadise idi.Mustafa Kemal Paşa da böyle bir tezahüratla karşılanacağını tasavvur bile etmiyordu.
Ankara şehri namına karşılama heyeti Müdafaayı Hukuk Cemiyeti azalarından şunlar vardı:
Müftü Hoca Rifat Efendi,Binbaşı Fuat,Kınacızade Şakir,Attarbaşızade Rasim,Toygarzade Ahmet,Ademzade Ahmet,Kütükcüzade Ali,Hanifzade Mehmet,Bulgurzade Tevfik Bey’lerdi.
Dikmen bağlarının eteğindeki küçük bir çelme önünde Eskişehir mebusu Emin Sazak,Ankara eşrafından Naşid Efendi ve bir kaç kişi de burada bekliyorlardı.Burası Mustafa Kemal’in Ankara’yı tepeden ilk gördüğü yerdir.Buraya bir abide dikilecektir.Bu mıntıkayı tespit etmek için Ankara planı yapan Mösyö Jensen ile buraya giderek yerini tespit ettik.Yirminci Kolordu Kumandanı Yahya Galip bey de dikmen sırtlarının üstündeki Eğmir gölüne yani Gölbaşına kadar gitmişlerdi.
Öğle geçmişti.Halagelen yoktu.Fakat halk heyecanından karnının acıktığını da unutmuştu.Bütün gözler Kızıl Yokuşta,son ümit oradan fışkıracaktı..
Mustafa Kemal geliyor!
Açık ve lık bir hava.Öğleden sonra saat üçü geçiyor.Bu dakika uzaklardan bir otomobilin korna sesi,bütün insanları yerinden oynattı.Kızıl Yokuş toz dumana karıştı.İki otomobil..Alkış ve yaşa sesleri yeri ve göğü inletiyordu.Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hazıflar salat ve ezan okuyorlardı.
Büyük harpten kalma eski ve boyası dökülmüş motoru adeta işleemek için isyan ettiği hissini bırakan,takırtılı sesler çıkaran tekaüde çıkarılmış bir Benz otomobil yaklaştı.Otomobiller Gölbaşına gelince Yahya Galip Bey ile Ali Fuat Paşa’yı Mustafa Kemal otomobiline aldılar.Mustafa Kemal’in şoförü Mehmet Efendi adında birisydi.Kırşehir’in bozuk yollarında otomobillerinin lastikleri patlamıştı.Lastiklerin patlak yerlerine şoför Mehmet paçavralar tıkamıştı.Bunu Atatürk’ün kendisi bana anlatmıştı.
Öndeki otomobilde sanki bir güneş doğmuştu.Mustafa Kemal binlerce insan onun yoluna dökülmüşlerdi.Bugün nasıl bir gündü?Bugünü tasvir etmek ve kaleme almak tarihçilerin değil ancak dahi ediplerin hakkıdır.Bu heyecan volkanın içinde Mustafa Kemal..
Bir millet tarihin karanlıklarına gömülerek yok olurken,tekrar ne suretle doğuyor ve toplum vicdanı ne suretle galeyana gelerek,sinesinden bir önder yaratıyor,onu bugün görmek mümkündü.Bu yazdıklarımı okuyanlar,bilmeyenlere öğretsinler.Türk oğlu nedir?Oğuz töresince neler yaratmışlardır?Kendilerine bırakılan vatanın ne müşkül anlarda ve ne gibi büyük galeyanlarla meydana geldiğini okuyup anlasınlar.Ona göre millet yolunda böyle çalışsınlar diye gece durmadım,gece uyumadım,sizlere tarihi vakaları yeniden canlandırmaya,milli enerjimizi yükseltmeye çalıştım.Milli mücadelenin bütün bu safhaları mazlum milletlere örnektir.Onlar da dikkatle okuyup uyansınlar!
İşta Türk’ün büyük seciyesi,yaratıcı kabiliyeti şimdi Mustafa Kemal’in etrafında kalpten bir çelenk örmüştü.Mustafa Kemal’de bu galeyan karşısında ne olduğunu şaşırdı.
O zaman ona muvaffak olmak inancı geldi.Ankara’lıları çok sevdi.Ankara’dan bir dah ayrılmadı.Ankara’lıları çok sevdiğini her zaman söylerdi.
Birinci otomobilde,Mazhar Müfit ve Hakkı Behiç Bey’ler de bulunuyordu.İkinci otomobilde Temsil Heyetinin sekreteri Hüsrev (Gerede)Washington Sefiri olan Rüstem,Kocaeli mebusu olan Süreyya,başvekil olan Doktor Refik(Saydam)vardı.Otomobiller halkın ruhundan kopan yaşa haykırışları arasında ağır ağır ilerliyordu.
Mustafa Kemal’in sarı kalın kaşları,göğün enginliğini taşıyan mavi gözleri herkese ayrı ayrı iltifatlar saçıyor,halkı coşturuyordu.Otomobiller ilerledikçe,halk ta takip ediyor,bu akış Osmanlı imparatorluğunun yerine yeni Türkiye’yi yaratmaya koşuyordu.Kızıl Yokuşun altında iki büyük sancak dikilmişti.Burada iki kurban kesildi.Buraya Haymana Seymen’leri dizilmişti.Otomobiller Genelkurmay’ın bulunduğu sahada bulunan ahşap bir evin önüne geldiği zaman Seymen’ler tarafından burada alaca bir dana kurban edildi.
Mustafa Kemal Paşa burada karşılama heyetini ve devlet memurlarını bir arada görünce,otomobilindne indi.Herkesin ayrı ayrı ellerini sıktı.Biraz daha ileri gidince yedi yüz delikanlı Zeybek kıyafetinde ve ellerinde teke palalar olan Seymen’leri dimdik ve canlı olarak görünce bu Zeybek Alay’larına büsbütün hayrette kaldı.Bu muazzam ve tarihte misli az görülmüş tezahürata şaşa kaldı.Bu koç yiğitleri sert bir sesle :
-Merhaba Efe’ler!
diye yüksek sesle selamladı.Efe’ler hep bir ağızdan:
-Sağ ol Paşa hazretleri..
Mustafa Kemal:
-Arkadaşlar buraya niçin geldiniz?
Efe’ler hep bir ağızdan bağırdılar:
-Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik!
Mustafa kemal:
-Fikrinizde sabit misiniz?
Tekrar bağırdılar:
-And olsun!
Mustafa Kemal gözleri yaşararak:
Var olun yiğitler!
Halkta yaşa sesleriyle her tarafı inletiyordu.Mustafa Kemal yürüyor,otomobili de kendisini takip ediyordu.Dil ve Tarih Fakültesinin bulunduğu yerde Ankara Uleması toplanmıştı.En başta Müftü Hoca Rifat Efendi bulunuyordu.
Mustafa Kemal Ulemayı görünce yanlarına yaklaştı.Hoca Rifat Efendi:
Hoş geldiniz,safa geldiniz.Kademler getirdiniz.Memleketimizi aydınlattınız.Canla başla sizinle beraberiz!
Mustafa Kemal Paşa:
-Çok teşekkür ederim!
diyerek ilerledi.Fakat Mustafa Kemal’in yolunu istasyona doğru çevirdiler,bu defa da tekrar otomobiline binerek,istasyona doğru ilerlediler.Atatürk’e bugüne ait intibalarını sorduğum zaman bana demişti ki;
-Ankara’lılar beni misli görülmemiş bir heyecanla karşıladılar.Delikanlılar,milli elbiselerini giymişlerdi.Beni Yenişehir’in bulunduğu yerden istasyona doğru götürdüler.O zamanlar Ankara’yı şgal eden İngiliz kumandanı,istasyon da otoruyormuş.Onlara milletin galeyanını göstermek için merasim tertibatını bu şekilde yapmışlar..
Mustafa Kemal’in otomobili istasyona doğru ilerliyor.Önüne bir grup kalabalık rast geldiği zaman otomobilden iniyor,onlarla görüştükten sonra tekrar otomobiline biniyordu.Mustafa Kemal gelirken istasyonda bulunan İngiliz kumandanı Mister Vitol,bir yağız atın üstünde binmiş duruyor,İngiliz’lerin ajanı olan Forbus adlı bir ingiliz’de mütemadiyen fotoğraf çekiyordu.
Mustafa Kemal Paşa,İstasyon meydanında Jandarma takımı ile polisleri selamladıktan sonra biraz daha ilerlediği zaman tekrar bir Seymen Ala’yına rast geldi.Burada Ankara’lı Güveçli İbrahim Seymen’lerle beraber duruyordu.
Güveçli İbrahim’in bir elinde bayrak,sol elinde üzeri altın işlemeli bir iri pala göğsünde bir Kur’anı Kerim asılı olduğu halde tunçtan bir heykel gibi duruyordu.Sağında büyük bir teke pala ile Kasap Yaşar Efe,solunda ise köfteci Kırış’ın Bekir Efe bulunuyordu.Diğer Seymen’ler de sıra ile dizilmişlerdi.
Güveçli İbrahim’i evinde buldum.Hasta yatıyordu.Kendisiyle görüştüm.Bana dedi ki;
-Mustafa Kemal Paşa dördüncü ordudan (yani Şark’tan)Ankara’ya geldiği gün,başında boz bir kalpak,üstünde bir canavar kürklü bir kaput vardı.Görür görmez ona kanım kaynadı.Göğsümde Kur’anı Kerim,bir elimde bayrak diğer elimde bir teke pala..Beni görünce yanıma yaklaştı.Kur’anı Kerim ile bayrağın ucunu öptü.Sonra bana:
-Nasılsın Ağa?
deyince ben :
-Duacıyım,sağ ol Paşam!dedim..
Davul zurna,Paşa’yı önümüze kattık.Hükümet meydanına vardık.Mustafa Kemal Paşa,Yunan’ı İzmir’den denize döküp Ankara’ya döndüğü gün yine uşaklarla karşıcı çıkmıştım.Büyük zafer günü seksen ihtiyar Seymen’lerden bir Alay yapmıştık.Meclisin önünde halka olup karşılıklı oynamıştık.Yanımda iki ufak milli elbiseli çocuk vardı.Paşa,çocukları tekrar sevdi ve öptü.Çocuklar da Mustafa Kemal’in yanaklarından öptüler.Ben tekrar pala ile ortaya atıldım,karşıma Kasap Yaşar çıktı.Bıçakla karşılıklı Zeybek oynadık.Seymen’lerle yola düzülmek üzere idik.Bir polis yanıma geldi.Paşa’nın yanında bir ecnebi kadın var,bir kere de daha oynamanızı rica ediyor,sizin fotoğraflarınızı çekecekmiş dedi.Ben kızıdm:
-Biz Kumandanımıza oynamaya geldik.Elin yaban avratlarına kılıç kaldırıp Zeybek oynamayız.Varın gibin böyle deyin!diyerek bayrağı elime alıverdim,Seymen’leri de sürdüm.Geçip gittim..dedi.
Mustafa Kemal Paşa istasyondan ayrıldıktan sonra tekrar otomobiline binerek şehre doğru ilerlediler.Bu defa Ankara palas’ın bulunduğu yolun üzerindeki kız ve erkek talebelerin yaşa sesleriyle karşılaştı.Onları da selamlayıp,birinci Millet Meclisi olan binanın önünden geçerken,bu binada sallanan Faransız neferleri de yüksek duvarın üstünden bu galeyanlı manzarayı hayretle seyrediyorlardı.Kim derdi ki,Fransız bayrağının sallandığı bu bina da bir kaç ay sonra Milli bir Meclis açılacak,bu meclis,yeni bir devlet kuracaktı..Bu binayı geçerek Ulus meydanına geldiler.O zaman bu meydan taşlık,tozlu harap bir haldeydi.Taşhan ve önündeki kısımda da Meşrutiyet oteli vardı.Karşısında Darülmuallimin binası ve önünde bir viranelik bulunuyordu.Burada iki tane kırık aslan heykeli bir han harebesinin yıkık duvarları bulunuyordu.Biraz öte de İstanbul pastahanesinin bulunduğu yerde bir nalbant dükkanı ile bir arabacı dükkanı vardı.Otomobil,Karaoğlan’a doğru yürüdü ve buradan Hacı Bayram camiine gittiler.
Mustafa Kemal,Hacı Bayram Veli türbesine girdi,yanında bulunan Yahya Galip’e;
-Burada ne yapacağız?
Yahya Galip;
-Maksat yalnız bir ziyarettir,o kadar..
Ogüst mabedinin yanında tekrar otomobile binerek,Hükümet Konağına geldiler.Bu meydanda Kolordu Komutanlığı,polis müdürlüğü,postahane binası ve bir de İş bankasının bulunduğu yerde umum tesisatı harbiye ambarı,bir de Belkıs Sütunu dedikleri,Galatya Hükümdarı Amnutas’ın mezarı olan Jöviyen sütunu bulunuyordu.
Bu merasimden sonra Mustafa Kemal,Hükümet Konağına geldi.Burada misafir edildi.Yaya Seymen’ler ve halk,Hükümet konağına yaklaştı.Seymen’ler elinde Zülfikar denilen kılıçlarla bıçak oyunu oynuyorlardı.Meydana geldiler.Kasap Yaşar’la,çok güzel ve iri vücutlu bir Efe olan Yağcıoğlu Fehmi karşılıklı oynadılar.Arasıra küçük Seymen’lerden Yağcıoğlu Cemal,Rahmi,Yağcıoğlu Ahmet,Zeybek oynadılar.Biraz sonra Yağcıoğlu,Ankara Zeybeği,Çarşamba Zeybeği,Balıkesir ve Aydın Zeybekleri oyununa geçti.Artık hükümet meydanı insanla dolmuştu.
Mustafa Kemal,dörde doğru Hükümet Konağına gelmişti.Halkın toplandığını görünce aşağı indi.Bir elinde kalın bir baston,başında bir boz astragan kalpak,üzerlerind ekemerli boz bir pardesü ve koltuğunda bir çanta bulunuyordu.
Bu esnada Medreseler müdürü Hoca Hasan Efendi,Mustafa Kemal’in Ankara’ya teşriflerinin memlekete hayırlı olması için Tanrı’dan niyaz etti ve bir dua okudu.Hoca Hasan Efendi’den sonra Ankara Vali vekili Yahya Galip Bey,Ankara halkının,Mustafa Kemal’e hürmet ve sadakatlerinden milli mücadelenin sonuna kadar bereber çalışacaklarına dair bir söz söyledikten sonra,büyük misafirlerine memleket namına ‘’safa geldiniz’’ diyerek sözüne son verdi.Bu esnada Konsolos Fahri Bey,bir söz söylemek üzere öne atıldı fakat heyecandan bir şey söyleyemedi.
Bu merasimden sonra Mustafa Kemal Paşa,Hükümet Konağının yanında bulunan fırka karargahına girdi.Burada Halis ve Mahmut beyler ve Ali Fuat Paşa’larla bir müddet konuştuktan sonra vilayet konağında hazırlanan odalarına teşrif ettiler.Misafir odasında yayları bozuk bir harap kanepeye oturmuşlardı.Fakat hala davul zurna devam ediyordu.Aşağı inerek,halkın arasına girdi.Yağcıoğlu Fehmi Efe,Zeybek oynuyordu.Paşa dedi ki;
-Benim için çok yoruldunuz,zahmet ettiniz,hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.Çok memnun oldum.Sizler çok bahtiyar ve yüksek kalpli insanlarsınız!dediler..
Artık halk dağılmaya başladı.Mustafa Kemal Paşa da tekrar hükümet konağına girdi.Vilayet memurları,eşraf,grup grup gelerek kendisine saygı ve bağımlılıklarını bildirdiler.Bütün bu tezatüratla halk,Mustafa Kemal’i Milli Mücadelenin Reisi seçmişti.Onunla son zafere kadar çalışacaktı.
O günün akşamı Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti üyelerini,Keçiören tepelerinin eteğinde ve Çubuk Çayı’nın önündeki bir tepede bulunan Ziraat mektebine misafir ettiler.Burası Temsil Heyetinin karargahı olarak hazırlanmıştı.Bu bina sonradan istiklal harbi sıralarında Genelkurmay Karargahı olarak kullandıldı.Bu binanın üst katı Mustafa Kemal ile Temsil Heyeti üyelerine tahsis edildi.Bu mütevazi mektep binasında Mustafa Kemal,Milli Mücadelenin esaslarını kurdu…
☾✫
Atatürk ve Seymen Alayı isimli eserinde böyle anlatıyor merhum Enver Behnan Şapolyo..
Ankara’nın Kızılca Gün’ünü ve Atatürk’ün Seymen Alayı ile karşılanarak Milli Mücadelenin Reisi seçilmesi gününü,tüm detayları ile yazarak bizlere aktaran,merhum Enver Behnan Şapolyo’yu saygı ile yad ediyorum..
Ve ne güzel söylemiş…
‘’☾✫
Bir millet,
tarihin karanlıklarına gömülerek yok olurken,
tekrar ne suretle doğuyor
ve toplum vicdanı, ne suretle galeyana gelerek, sinesinden bir önder yaratıyor, onu bugün görmek mümkündü.. Bu yazdıklarımı okuyanlar, bilmeyenlere öğretsinler.. Türk oğlu nedir? Oğuz Töre’since neler yaratmışlardır? Kendilerine bırakılan vatanın, ne müşkül anlarda ve ne gibi büyük galeyanlarla, meydana geldiğini, okuyup anlasınlar.. Ona göre, millet yolunda böyle çalışsınlar diye, gündüz durmadım,gece uyumadım.. Sizlere,tarihi vakaları yeniden canlandırmaya, milli enerjimizi yükseltmeye çalıştım.. Milli mücadelenin bütün bu safhaları, mazlum milletlere örnektir.. Onlar da,dikkatle okuyup,uyansınlar!’’
☾✫
Eyvallah..
Şahin Efe Yılmaz |
|
|