ÖDEMİŞ SOKAKLARI MUTLULUKTUR |
|
Ülkü Bey’ın değerli katkıları ile Ödemiş ve çevresine ait ne varsa paylaşıldığı bu sitede tüm Ödemişli hemşehrilerimin affına sığınarak, çocukluğumun puslu anılarından kalan ve beni bir gölge gibi takip eden hatıraların, belki de bir çoğumuzun yaşadığı çocukluk hallerinin, kısa bir özetini yazmaya çalıştım. ÖDEMİŞ SOKAKLARI MUTLULUKTUR Çocukluğum İnönü mahallesinin toprak ara sokaklarında geçti. 60 yılların ikinci yarısı 70 li yılların ortalarına kadar yaşadığım bu ara sokaklar henüz asfalt ile tanışmamıştı. Atak (bilye, meşe), çelik çomak oynamayı, kaytan dediğimiz iple döndürülen topaç oynamayı o toprak sokaklarda öğrendim. Oyuncağımız olmadığı bir dönemde ağabeyimin telden yaptığı muhteşem kamyonlarımız, rulman tekerleklerinden yaptığı asfaltta giden kaykaylarımız, Kasnaklı dediğimiz kargıdan ve gazete kağıdından yaptığımız uçurtmalarımız vardı.(Çokta güzel uçarlardı.) Hatapçı’dan 3 turu 25 kuruşa bisiklete binmenin mutluluğunu yaşadık biz. Yine sanat eseri gibi yaptığımız gıcır (sapanlarımız) vardı. Karatavuk, sığırcık vurmaya giderdik.(Ne kötüymüş) (Şimdi bu kuşlardan pek kalmadı sanırım.)Yosun tutmuş duvar deliklerinde eşek arısı yuvalarına çomak sokar kaçardık.(şimdi eşek arıları da kalmadı). İlkbaharda ceplerimizi erikle doldururduk uygun gördüğümüz bahçelerden (göz hakkı). 3-5 tane gür üzümü toplamak için çekilen çileler. Çıtlığa giderdik sonbaharda. Çıtlık kelimesinin ne anlama geldiğini Ödemiş dışında bilende görmedim.(Bundan birkaç yıl önce İstanbul/Bakırköy incirli caddesinden geçerken kocaman bir çıtlık ağacının dalından birkaç tane de olsa çıtlık toplama zevkini yaşadım. O sırada yanımdan geçen İstanbullular çocukluğumun bu kutsal meyvesinin farkında bile değillerdi.) Aramızda para toplayarak aldığımız özenle saklanan plastik toplarla yaptığımız tek kale maçlar. Duvar diplerinde teksas, tommiks okuyarak geçen günler. Tütün zamanı sabah önüne konan bir köfün(sele) tütünü dizip dizmemekle ilgili anne babayla yapılan pazarlıklar. Alabras traş (3 numara) ve tokyo terlikle geçen koca bir yaz. Pazar akşamüstleri bir evin önünde toplanıp radyodan maç yayını dinlemeler. Erkek Sanat Okulunun önlerinde traktörden traktöre hala karpuz atan varmı bilmem ama bu işi de yaptık. Önce çocuk kütüphanesi(katırcılar sokağının oralarda bir yerdeydi), daha sonra şehir kütüphanelerinde geçen saatler, (kitap okuma tutkumun hala devam ediyor olması Ödemiş kütüphanelerinin tozlu raflarından geliyor sanırım.) Radyo tiyatroları, kızma biraderler, isim şehir ülke hayvan bitki oyunları (coğrafyamın iyi olmasını bu oyunlara bağlarım.!)Havuzlu parkımız toplanma bölgemiz bizim. Tahta sandalyede siyah beyaz televizyonda izlenen dünya kupası maçları, İğde ağacının altında ders çalışmalar. (o parkta iğde ağacı hala duruyor mu acaba?)
Bizim sinemalarımız vardı açık- kapalı özler, zafer, renk ve iyi sinema. 10 Dk. aralarda bayat simitle beraber tuzlu, sulu ayran içtiğim sinemalarımız. Susadıkça mercan gazozu. Ne güzeldi yaz akşamları tayyare parkı, çukur park , luna parklar, cambazlar, sihirbazlar.
Dama oynamayı, langırt oynamayı, tavla oynamayı o tozlu sokaklarda öğrendim. (Henüz comador 64 ler icad olmamıştı galiba.) Sonra her Ödemişli erkeğin vazgeçilmezi kahvehanelerde (Eminin kahvesi) King, ohel , bilardo ile tanışmalar. İşte çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın ikliminden kısa kesitler . Aslında buraya sığmayacak kadar büyük anılar.
Birde o bahçe aralarını merak ederim hep. Şu an eski tadında olmadığını bildiğim bahçe aralarını. Yaz başından sonbahara kadar yaşanan bahçe aralarını. Tulumbaları, çardakları, asmalardan sarkan korukları, üzümleri, mis gibi kokan domates, biberleri , yemiş ağaçlarını, akşamların değişmez aydınlatma aracı lüksleri, fenerleri, komşulukları, akşam serinliklerini, o eski karpuzları, kavunları, ejderha görmüş gibi anlatılan karayılanları (hala kaldı mı acaba), gece ayrı gündüz ayrı öten cır cır böceklerini. Bir araştırma konusu olabilecek kadar sosyal bir olgudur eski bahçe arası yaşantıları.
Bügüne gelince; Kaderin bize sunduğu hayat çizgisinde yaşamaya, devam ediyoruz. Her Ödemiş’e geldiğimde sabah erken kalkıp bir vazifeymiş gibi o sokaklarda çocukluğumun izlerini ararım. Uzun yıllardır hiç değişmedi bu. İçinde sıradan hayatların yaşandığı kimi kerpiçten, kimi tuğladan yapılan tek katlı bahçeli evlerin biraz daha azaldığını gördükçe biraz hüzünlenirim. Her şey zamana yenik düştü. O güzelim sokaklar betonlaşma çağına kurban oldular. Velhasıl çocukluğumun geçtiği İnönü mahallesinde bügün geçmişe ait pek fazla iz kalmadı. Olsun ben yine, çocukluk ruhumu yakalamak ve küçük şeylerden mutlu olmayı öğrendiğimiz o sokakları, dolaşmaya devam edeceğim. Ödemiş sokakları benim için mutlu bir anı olarak kaldı hep ve kalmaya devam edecek. Bizden daha eskilerin ve genç kardeşlerimin de benzer veya farklı formatlarda Ödemiş’te çocukluklarını mutlu bir şekilde yaşadıklarına inanıyorum. Çünkü Ödemiş sokakları mutluluktur. Ali SEYMEN
|
|