|
Ödemiş ve İlk Kurşun Savaşı Neden Önemlidir? |
|
Ödemiş ve İlk Kurşun Savaşı Neden Önemlidir? / Ahmet Hür Anadolu’nun işgaline karşı ilk kurşun Hatay’ın Dörtyol ilçesinin Karakese köyünde, Fransız askerlerinin tacizlerine dayanamayan köylüler tarafından Fransızlara karşı atılmıştır. İzmir’in işgalinde de Hasan Tahsin Yunan bayrağını taşıyan askeri vurmuştur. Ayvalık’ta da Ali Çetinkaya Ayvalığın işgal edilmesine izin vermemiştir. Urla olaylarında da, Rum/Yunan çetelerine karşı, Osmanlı askerinin yanında Urla’lı gönüllüler savaşmıştır. Ancak, Ödemiş’in Hacı İlyas köyü sırtlarında Yunan ordusuna karşı Ali Orhan (İlk kurşun) komutasında gönüllü köylü, efe ve birkaç yedek subaydan oluşan ilk kuvayi milliye grubunun direnişi Milli Mücadelenin ilk kitlesel direnişidir. Bu açıdan önemlidir. Askeri depoda bulunan silahlar halka dağıtılmış ve bir halk savaşı olarak Yunan ordusuna karşı direniş başlatılmıştır. Bunun için şimdi İlk Kurşun ismini alan Hacı İlyas köyü yakınlarındaki çatışma “İlk Kurşun Savaşı” olarak Milli Mücadele tarihine geçmiştir.
Ödemiş direnişi, o günün zor iletişim koşullara karşın hızlı bir şekilde tüm Anadolu’ya yayılmış ve işgale karşı direnmenin moral açıdan da önemli bir sembolü olmuştur.
Yunanın İzmir’i işgali, İzmir Valisi kambur İzzet paşa’nın işbirlikçi tutumu, Ali Nadir Paşanın tüm subayları kışlaya toplayıp, pasivize etmesi gibi büyük hatalar, İzmir’i Yunanlılara adeta altın tabak ile sunmuştur. Şehrin işgal edileceği kesinleşince sabaha kadar ateş yakılarak yapılan mitingler pek bir işe yaramamıştır.
Halk genel olarak bıkkın, sesini çıkarmazsa malına canına bir şey olmaz diye düşünen, Padişah ve İstanbul hükümetinin sesinizi çıkarmayın tavsiyesine uyan bir haldeydi. Bu durum tüm Anadolu için genel olarak böyleydi.
Ödemiş’te İzmir’in işgal edildiği gün Vasıf (Çınar)Bey’in telgrafı Ödemiş Mıntıka Kumandanı Tahir Beye ulaşınca, Yüzbaşı Tahir Bey, bir iki kişiyle görüşüp Ödemiş kaymakamı Bekir Sami (Baran)ın yanına gitti. Kaymakam Bekir Sami(Baran) Ödemiş’e yeni gelmişti ve İzmir(Aydın) Valisi İzzet Paşanın emri olmadan bir şey yapamayacağını söyledi.
Kaymakamdan destek yerine engelleme geleceğini öğrenen Yüzbaşı Tahir Bey, kendi odasında gizli bir toplantı yaparak direniş örgütünün fitilini ateşledi. Bu gizli toplantıya şu kişiler katılmıştır ve toplantı sonunda şu kararlar alınmıştır:
“1-Jandarma Komutanı Yüzbaşı Tahir Bey,
2-Avukat Refik Şevket(İnce) (İlk Meclis’te Saruhan milletvekili, Adliye Vekili-Adalet Bakanı)
3-Dr. Mustafa Şevket(Bengisu). (Sonradan Ödemiş Belediye Başkanı, milletvekili)
4-Eczacı Tevfik Bey (Kocaman)
5-Eşraftan Hacı Mümtaz ve damadı Kazım (Avşar)
6-Yüzbaşı Hüsamettin.
7-Jandarma Üsteğmeni Ahmet Rıfat (Kemerdereli)
8-Manifaturacı Kulalı Softaoğlu İbrahim.
9-Hakkı Paşaoğlu Fahri
10-Adagideli (Ovakent) Hanaylıoğlu Mehmet Emin
11-Belediye Başkanı Ali Haydar Bey
12-Müderris Hacı Mustafa.
Gizli toplantıda alınan kararlar;
1-Para bulunan her devlet kurumuna el konulacak ve kasaları mühürlenecektir.
2-İlçede bulunan yedek subaylar derhal silâhaltına çağrılacaktır.
3-Depolardaki silahlar gerektiğinde halka dağıtılmak amacıyla güvence altına alınacaktır.
4-Dağlarda dolaşan zeybeklere haber gönderilecek, Yunanla savaşma zamanının geldiği bildirilecektir.
5-Civardaki ilçe ve nahiyelerle ilişkiyi sürdürmek için güç ve moral verici telgraflar çekilecektir.(1)
Bu gizli toplantıdan sonra ertesi gün daha geniş kapsamlı bir toplantı Belediye binasında yapılır. Bu toplantıya katılan o an izinli olarak Ödemiş’te bulunan Yarbay Halim Pertev Bey, toplantıyı sabote eder ve ülkenin padişahı ve valisi olduğunu, bir direniş yapılacaksa o kişilerin emri ile yapılması gerektiğini söyler. Ona destek çıkan birkaç kişi daha olunca toplantı olumsuz sonuçlanır.
22 (26-27 de olabilir) Mayıs 1919 gecesi Rauf (Orbay) Bey, Ödemişe gelir ve Ödemiş Jandarma Komutanı Tahir Bey ile uzun bir görüşme yaparlar. Rauf Bey, Tahir Bey’in moralini yükseltmek ve Milli Mücadele saflarında yer alması için bazı kağıtlar gösterir. “Bunlar Amerikalıların bize yardım edeceklerine dair mektuplardır”(2) diyerek onu motive etmeye çalışır. Rauf Bey gerekli ilgiyi göremediğini düşünür ve bir direniş örgütlemeyi başaramayarak Ödemiş’ten ayrılır.
Bir ara Ödemiş ve Tire’deki Kuvaycılar adına Kuşadası’nda demirli bulunan İtalyan Zırhlısı Giano’ya gidilir ve Amiral Ferrara ile görüşülür. Amiral Ferrara’dan silah istenir. Amiral gelen iki kişilik heyete güvenmez ve yetkisiz olduklarını söyleyerek silah vermez. Bu durum bize İtalyanların, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine Türk tarafına örtülü destek verdiğinin de bir kanıtıdır.
Yapılan toplantılarda bazı hacı hocaların ve bazı eşrafın düşmana karşı gelinmesini doğru bulmadıklarını dile getirmeleri gerginliğe ve genel bir yılgınlığa da yol açar. Çevrede bilinen efelere, zeybeklere haber gönderilir ve durum anlatılır. İzmir’in işgali bazı yerlerde yılgınlık ve teslimiyete yol açarken, bazı yerlerde de direnişi tetikler. İzmir’in işgal edilmesi üzerine Reddi İlhak Cemiyeti bu durumu bildiren bir telgrafı her yere çekmişti. Alaşehir’de bu telgraf bir heyecan yaratmış ve direniş kararı alınmıştır.
“…İzmir’in işgal edileceği gece Alaşehir’de de Vasıf Bey(Moskova sefiri Vasıf Çınar) ile Necati Bey’in(eski Maarif Vekili) imzalarını havi ve Reddi İlhak Cemiyeti’ne izafetle şu telgraf geldi:
‘İzmir, Yunan’a verildi ve işgal başladı. Şehrinizde teşekkül edecek vatan taburlarına iltihaka hazırlanıyoruz.’
Bu telgraf üzerine, Yıldırım Bayezid Camiinde, Kaymakam Bezmi Nusret ve Belediye Reisi Hassasizade Merhum Ömer Bey’lerin başkanlıklarında birçok ileri gelenlerin ve halkın iştirakiyle umumi bir toplantı yapıldı ve burada her ne pahasına olursa olsun, vatanın müdafaasına ve memleketi düşman ayakları altında görmektense, ölünceye kadar çalışmaya karar verilmiştir.”(3)
Aynı şekilde de Kula’da İstihlas-ı Vatan Cemiyeti kurulmuş, bir yandan direniş hazırlıkları yapılırken bir yandan da 35.000 Kulalı adına İstanbul’daki itilaf devletleri temsilcilerine protesto telgrafı çekilmişti.
“Aydın vilayetinde nüfusun yüzde sekseni Türk’tür. Vilayet bütün kasaba ve nahiyelerinde Türk’ün kültür damgasını taşımaktadır. Her köşesinde milli eserimiz ve hartalarımız yükselmektedir. Aydın, Yunana verilmeye kalkışıldığı takdirde dökülecek kanın maddi ve manevi mesuliyeti İtilaf Devletlerine ait olacaktır. Wilson prensipleriyle milletlere istiklal, hürriyet ve refah hakları tanınırken, Türklere reva görünen bu muamele nedir? Vaziyeti şiddetle protesto ederiz.” (4)
Reddi İlhak Cemiyeti faaliyete geçmiş her yerde Milli Teşkilatlar kurulmaya başlamıştır. Ancak, direniş karşıtı oluşumlarda devam etmektedir. Örneğin, yukarıdaki telgrafı çeken Kulalılar olduğu gibi, Kula’da yaşayan bazı Rum/Yunan eşraf ile Türk Eşraf bu çatışmaların dışında kalmak, birbirlerini korumak için karşılıklı anlaşmalar da yapmaktadır.
Bunun yanında, Milli Mücadele için örgütlenmiş silahlı Kuvay-i Milliyeye karşı, kasabalardaki Hürriyet ve İtilaf Partisi ileri gelenleri, özellikle “Bolşevik” suçlaması yaparak direnen asker ve kişileri kasabalarına sokmamaya çalışmaktadır. Tire’de, Salihli’de, Akhisar ve başka kasabalarda böyle durumlarla karşılaşılmıştır. Bu durumu değiştirmekte ilk zamanlar silahla, baskıyla ve korkuyla olmuştur. Başka türlü de olma olasılığı yoktur.
Ege’de Kuvay-i Milliyenin örgütlenmesinde Çerkez Ethem’in katkısı inkar edilemez. Çerkez Ethem, korku ile halkı yola getirmektedir. İlk zamanlar, zorla Milli Mücadele saflarına sokulan halk, Yunan ordusunun ve yerli azınlıkların yaptıklarından sonra gönüllü olarak Kuvay-i Milliye saflarına katılmıştır.
İstanbul’da bulunan Egeli gençler ve öğrenciler de heyecan içindeydi. Derhal toplantı ve büyük gösteriler düzenlediler. Bir kısmı Ege’ye gelip direniş hareketlerine katılmaya karar verdi. Ali Orhan İlkkurşun Anılarında; “İstanbul’da bulunan Egeli gençler, milli gururlarını ve en baş döndürücü şartlarda bile dimdik kalabilme hasletlerini muhafaza ettiler” demektedir.
Ödemiş Jandarma Tabur Kumandanı Tahir Bey, bu arada direniş için çalışıyordu. Her yerde direniş örgütlemek kolay değildi. Tire’de Tire Müftüsü ve damadı halkı direnmemeye çağırıyor bu konuda müftü imzalı afişler Tire sokaklarını süslüyordu. Tire Kaymakamı Durmuş Bey’de klasik devlet memuru mantığıyla İstanbul hükümetinin emirlerinden dışarı çıkmak istemiyordu. İşbirlikçi Tire Müftüsü Milli Mücadele sırasında ölmüş, damadı da Tire’ye giren Türk birlikleri tarafından hain ve işbirlikçi suçlamasıyla asılmıştır.
Bir başka olumsuz noktada ordudaki firarlardı. Ödemişte bulunan iki makineli tüfeği kullanan askerler firar edince tüfeklerin başında sadece iki subay kalmıştı.
Ali Orhan İlkkurşun anılarında, Jandarma Kumandanı Tahir Bey’in 20 Mayıs 1919 tarihinden sonra yüz seksen derecelik bir dönüşle aksi istikamete vaziyet aldığını iddia etmektedir. Rauf Orbay’ın 22 Mayıs günü Tahir Bey’i ziyaret etmesi yaşanılan olaylar üzerine umudunu yitirmiş Tahir Bey’e tekrar umut aşılamak için olabilir. (Alev Çoşkun’a göre Rauf Orbay’ın Ödemiş’e geldiği tarih 26 yada 27 Mayıstır.) Tabi ki, Yüzbaşı Tahir Bey’in umutsuzluğu konusunda, ilk günden beri direnişin yanında olan Hakkı Paşazade Fahri Beyin, Adagideli Hanaylıoğlu Mehmet Ağa’nın, Yanık Halil İbrahim efenin eşkıya Dikileç Koca Mustafa çetesi tarafından tuzağa düşürülüp öldürülmeleri de önemli bir etkendir.
Aslında Ödemiş’te yaşanılanlar, Anadolu’nun her yerinde yaşanmaya başlamıştı. Olumsuz ve umutsuz bir havanın oluşmasında; İstanbul hükümetinin ve taşradaki İstanbul hükümetine bağlı yetkililerin işgale karşı çıkmama konusundaki emirleri, özellikle gençlerin direnmeye yönelik faaliyetlerinin polis ve jandarma yoluyla engellenmesi, gözaltı veya tutuklananların Yunan Ordusuna teslim edileceğinin açıkça beyan edilerek korku ve sindirme hareketleri, yaşanılan yerin ileri gelen hacı hoca ve eşraf takımının Yunan ordusunu işgal için davet etmesi, azınlıkların kendi aralarında topladıkları paraları, mevcut asker ve subaylara vererek firar etmelerinin sağlanması önemlidir. Yaklaşık aynı şeyler Ödemiş’te de olmuştur.
Ege’de Kuvay-i Milliye düşüncesi ve örgütlenmesinde Balkan Savaşlarını yaşamış ve Yunan zulmü gören askerlerin anlattıkları çok önemlidir. Yunan işgalinin komşu köye dayandığını gören halk, Padişahtan da umudunu kesince ve anlatılanları dinleyince Kuvay-i Milliye saflarına katılmaya başlamıştır.
17. Kolordu Kumandanı olan Albay Bekir Sami Bey(Günsav), Ege’de ki direnişin başlamasında çok önemli katkıları olmuştur. Ödemiş’te de Jandarma Kumandanı Tahir’in vazgeçmesi üzerine Kuvay-i Milliye Örgütlemesi yapılamamıştı. Bu noktada Albay Bekir Sami’nin mektupları etkili olmuş ve örgütlenmeye tekrar başlanmıştı. Kolordu Kumandanı mektuplarında özetle söyle diyordu: ” Ödemişte direniş örgütü kurulması, Yunanın işgaline engel olunması, silah ve cephanenin saklanması ya da daha emin bir yere nakledilmesi gerekir. Bu dediklerim yapılmazsa sizleri sorumlu tutar ve ağır ceza veririm”.
“Sayın Celal Bayar, bu mektuplardan bahsederken şöyle buyurmaktadırlar:
-Eğer 17. Kolordu Kumandanı Bekir Sami Bey’in yaveri Rasim Bey’le gönderdiği mektuplar olmasaydı, Tahir Bey, mıntıkasında hiçbir milli teşkilat vücuda getirmeyecekti.”(4)
Ödemiş’te Kuvay-i Milliye kurulmuştur. 29 Mayıs gecesi ilk raporunu yollar. İlk rapor önemli olduğu için yazıyorum:
“Alaşehir’de 17. Kolordu Kumandanlığına,
1-Şimdiye kadar düşman karşısına çıkmamaklığımızı intaç eden sebepler zat-i kumandanilerinin yaveri Yüzbaşı Rasim Bey vürud edince zail oldu. Bugün tedarik edebildiğim kuvvetle Kayaköz, Hacı İlyas ve Fata; cephe cephe olmak üzere Tire, Bayındır taraflarını işgal etmiş olan düşmana karşı ileri karakolları tesis edeceğim. Yarından itibaren kuvvetim çoğalınca, teşkilatımı ikmal edip cephemi ileri süreceğim.
2-İhtiyat zabitlerini silahaltına davet ettim. Ceman on beş kişidir.
3-Bu gece suretleri bağlı telgraflar, makam-ı vilayete ve İstanbul’daki itilaf mümessillerine çekildikten sonra İzmir’le aramızda olan telgraf tellerini keseceğim. Şimendiferle de Yunan askerleri nakledildiğinden bunları da sabaha karşı bozacağım. Kuvvetimin günbegün tezayüt edeceği ve civar kazalarla irtibat tesisi için lüzumlu tedbirler ittihaz edileceği, mümkünse bize bir makineli tüfek bölüğünün gönderilmesi…
4-Cenabıhakk’ın inayeti ve Peygamber-i Zişan’ın ruhaniyeti ile Saye-i kumandinelerinde Yunan kuvvetlerini temdir edeceğimizi arz ve temin ederim.
Zat-i Kumandanileri ile Keles(Kiraz) tarafından irtibat tesis edeceğim maruzdur.
Ödemiş Kuvay-i Milliye Kumandanı Tahir Fethi.”(6)
Ali Orhan İlkkurşun’a göre, Ödemişte bulunan silah deposu da Selim Kayalar, Selim Örsel, Aziz Kurtcebe, Ali Orhan, Hamdi Akalım, Muallim Faik ve Tatar Nuri tarafından yağmalanıp halka dağıtılmıştır. Ödemişte Milli Hükümet kurulur ve ilk zamanlar direnişe mesafeli olan Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran)de Milli Hükümet Reisi seçilir. “Yiğit Ordusu” adı altında bir milis güç oluşturulur. Böylece İstanbul Hükümetine karşı Ege’de ilk isyan başlamıştır.
Burada bizce önemli bir noktada, Hamidiye Kahramanı sıfatı olmasına karşın askerlikten ayrılıp sivil bir kişi konumunda olan Rauf Bey’i dinlemeyen Ödemişliler, 17. Kolordu Kumandanı sıfatını taşıyan Albay Bekir Sami Bey’i dinlemiş ve onun etrafında Milli Mücadeleyi başlatmışlardır. Bunda Bekir Sami (Günsav) Bey’in askeri gücü olması ve cezalandırılma korkusu da önemli bir etkendir.
Ödemiş Kuvay-i Milliye Kumandanı Tahir Bey’in emriyle Hacı İlyas sırtlarında bir cephe oluştururlar. Komutan olarak da Ali Orhan(İlkkurşun) seçilir. Böylece Milli Mücadelenin ilk seçimle gelen cephe komutanı unvanını Ali Orhan (İlk Kurşun) almış olur.
Ödemiş’te Milli Hükümetin kurulması, silah depolarının yağmalanıp halka dağıtılması üzerine bir seferberlik ilanı gibi savaş hazırlığı başladığında bir bayram havası ortama egemen olmasına karşın, 31 Mayıs günü Hükümet konağı önünde binlerce insan beklenirken ortada ancak 300 kadar silahlı kişinin olması da ilginçtir. Savaşa gidecek insanları uğurlamak için dua edecek hoca bile bulmakta zorlanan Ödemişliler tekbir sesleri ile uğurlanırlar. Kafilede elliye kadar dağlardan inen efede bulunmaktadır. Hacı İlyas tepesi sırtlarına gelindiğinde Çerkez Hasan ve adamları ailelerini son kez görme bahanesi ile gruptan ayrılırlar.
Ali Orhan (İlkkurşun); “Hatıralarımda kaldığına göre zeybeklerden cephemize ancak 100 kişi kadar gönüllü katılmıştır ve cephe kuvvetimiz bunlarla birlikte üç yüzü bulmuştur.”(6) demektedir. Ali Orhan yine anılarında Gökçen Efe’nin ileri ki zamanda bir çatışmada ölmesine (şehit düşmesine) karşın o sıralar mücadeleye pek hevesli olmadığını da belirtmektedir. Ali Orhan Beyin bu tespiti yapmasının bir nedeni de, Gökçen Efe’nin “yedek subayın emri altına girmem” demesi de olabilir.
Bu arada işgali protesto etmek için bir heyetin Bayındır’a gittiği, ama işgali protesto etmek yerine Yunan komutanına bir an önce Ödemiş’i işgal etmesi gerektiği söylenir. Hainlik ve işbirliği her alanda devam etmektedir. Zamanın kahramanlarının işi gerçekten çok zordur.
Çatışma başladığında, Yunan kuvvetleri üç Evzon bölüğü, 200 atlı yerli Rum/Yunan, bir makineli tüfek bölüğü şeklindedir.
Ali Orhan Bey, hatıralarında üstün kuvvetlerle çarpışırken Kayıkçıoğlu (Molla) Hüseyin’i ayrı bir başlıkla ele almış. Bu kişinin ve 30 kişilik müfrezesinin savaştaki cesaretini ben de okuyucu ile paylaşmak istedim.
“Saat dokuza doğru bir tabur kadar düşman kuvvetinin Bayındır istikametinden Hacı İlyas sırtlarına üç kilometre mesafeden avcı hattında ilerlediği görüldü. Hacı İlyas sırtlarına yönelmişlerdi.
Kayıkçı müfrezesi düşman avcı hatlarının önüne dikildi ve ayakta ateş açıldı. Üstün kuvvetlere karşı araziye yapışarak savaşmak, en basit muhabere usullerinden idi. Fakat hayatı maceralarla, destanlarla dolan Kayıkçı, aslan yapısıyla bu usule bir türlü boyun eğmiyordu.
Onun otuz arkadaşıyla birlikte düşmana doğru ilerleyişi görülmeye değer bir heybet manzarası idi. Fakat acaba içlerinden hangisi Kayıkçı idi? Ayırmak zordu. Zira hepsi birbirinden daha kahramanca, birbirinden daha aslanca ilerliyordu.”(8)
Üstün Yunan kuvvetlerine karşı duramayan Ödemişliler geri çekilmek zorunda kalırlar. Bunda Çerkez Hasan gibi kişilerin adamlarıyla birlikte savaşın ortasında cepheden kaçmaları da neden olur. Halk savaşı üstün Yunan güçlerine karşı kaybedilmiştir ve Hacı İlyas köyü de Yunan tarafından yakılır.
Gerçekten de Yunan ordusu tam teçhizatlı olmasının yanında, sayı bakımından sekiz dokuz kat fazladır. Bunun nedeni, Ödemiş’i işgal etmekle görevli Evzon Alayının 2. Tabur komutanının, Kuvayı Milliye ile ilgili topladığı bilgiler abartılı idi. O da kendi kumandanına verdiği bilgilerde Kuvayi Milliye gücünü daha da abartmıştı. Bu abartma üzerine takviye Yunan kuvvetleri gelmişti.
“Yunan Komutanın Ödemiş Değerlendirmesi;
1-Ödemiş’te sivil ve asker tüm memurlar halkı direnmeye özendirmişlerdir.
2-Ödemiş’teki silah deposundan 8000 kişiye silah dağıtılmış ve bunlardan 1000 kişilik bir kuvvet Ödemiş’in 10 kilometre ötesindeki sırtlarda düzenli olarak cephe tutmuştur.
3-İstanbul’dan gelen Hamit Bey ismindeki kişi (Hamit Şevket İnce) beraber getirdiği paraları gönüllü savaşçılara dağıtmaktadır.
4-Demiryolu milis kuvvetler tarafından tahrip (yıkma) edilmiştir.
5-Bu yüzden Ödemiş’e giden tren, Bayındır’a dönmek zorunda kalmıştır.”(9)
Savaşlardan en fazla mağdur olanlar masumlardır. Savaşanların ruh hali, önüne çıkanın masum olup olmadığına bakılmaksızın yok edilmesidir. Hatta başka gerekçeler ile de masumların kanına girilir. Savaşta herkes kirlenir. İşte bu ruh halindeki Ali Orhan’ın anılarında yazdıkları çok çarpıcı bu gerçeği de ortaya koymaktadır.
“Fazla kalmadık, hareket ettik. Üzümlü köyünden geçtik. Halk savaşı tutmamasından doğan asabiyetim son haddine varmıştı. Beynim uğulduyordu.
Ne yapıp yapmalı, düşmanın Türklerle iyi geçinmek ve uzlaşmak siyasetine başvurmasına meydan bırakmamalı idi. Rumları her rastladığımız yerde öldürmeliydik. Böylece Yunanlılar Türklere baskıyı ve zulmü arttıracaklar, intikam çeteleri kendiliğinden kurulacaktı.
Bu maksatla yürüyüş istikametimiz olan Salihli’nin Kurşunlu vadisine inmeyi, oradaki fabrikalarda bulunan Rumları temizlemeyi düşündük.
Bu sert kararı aldığım sırada Üzümlü köyünün biraz yukarısındaki Çatal köprüden beş atlının geçmekte olduğunu gördüm. Bize doğru geliyorlardı. Kıyafetlerinden Rum oldukları belli idi…
-‘Selim, davran’ diye seslendim. Atımdan atlayıp tüfeğimi yüzüme aldım. Gelenler bir ağızdan feryada başladılar.
-‘Biz Müslümanız…Vallahi billahi…’ En öndeki bir takım isimler sayıyordu.
-Benim adım Mustafa…Bunun adı Ahmet…Şu Hüseyin…Ne olur acele etmeyin..
Hiddetle sordum:
-Peki, bu kılığınız nedir?
-Karşımıza Yunan askeri çıkar diye feslerimizi saklamıştık. Biz su bıçkılarında çalışırız. Karadenizliyiz.
Tekrar atıma bindim. Adamcağızlar da bet beniz kalmamıştı.”(10)
Ödemişlilerin Hacı İlyas sırtlarında yaptıkları savaş sonucu Yunan ordusunun kaybının 300 kişi olduğu belirtilmektedir. Bu savaş haberi Ege’nin diğer bölgelerinde hızla yayılmıştır. Haber yayılırken Yunan ordusunun kaybı abartıla abartıla 5.000 kişiye kadar çıkmış, halkın moral gücünü arttırdığı için bu abartı engellenmemiştir.
Bu arada, Uşak tarafına gitmeye çalışan Ali Orhan kendisini subay olarak değil, Ali Çavuş olarak tanıtmıştır. Bunun nedeni halkın subay düşmanı olması, askerin ise emir kulu olması nedeniyle subaya göre daha fazla korunmasıdır. Ali Orhan, halkın Subay düşmanlığının nedeninin birinci dünya savaşının kaybedilmesi olduğunu söyler.
İlk kurşun savaşının önemi; tüm olumsuz koşullara karşın, Ödemiş halkının Yunan işgaline karşı bir halk savaşı başlatmasıdır. Hacı İlyas sırtlarında yapılan bu savaş tüm Anadolu’da işgale karşı direnme duygusunu yükseltmiştir.
|
|
|